Mayıs 27, 2011

kuşlar .. mektuplar ve kadınlar / Niobe




“ Kuşların göçü gibiydi gidişin”

Kuşların, mektupların ve kadınların ortak bir paydası vardır “ yol ” . Oluşları boyunca binlerce kez çıkılmış yolculukları yaşarlar. Görünmeyen pusulalar ve ellerinde bitmeyen yol haritaları ile. Gidişler, dönüşler, arayışlar, varışlar… sonrasında tekrar tekrar kayboluşlar.
Kuşlarla ilgili okuduğum bir yazıda göç eden kuşların, ornitologlar yani kuşbilimciler tarafından yakalanıp incelenmek üzere bir kafese kapatıldığında,  göç zamanlarında huzursuzluk yaşadıkları, kafesin yönünü nereye çevirirseniz çevirin kuşun daima güneye doğru döndüğünü, ilkbahar geldiğinde de tam ters istikamete yani kuzeye yöneldiklerini tespit etmiş bilim adamları.  Binlerce kilometrelik zorlu, ölümcül göç yoluna rağmen her yıl 50 milyar kuşun göç ettiğini düşünürsek kuşlar için “yol” olgusunun ne derece önemli olduğunu anlamış oluruz sanırım.
Yolu yol yapan mesafesi değildir elbet ya da niteliği... Bir yerden bir yere taşınmak da değildir her yolculuğun amacı. Sonuç noktasına varmak güzeldir ama esas güzel olan yolun kendisi değil midir?
Kadınların yolculukları ise hiç bitmez. Kuşların yolculukları gibi binlerce kilometre yol kat etmeseler de onların çıktığı yolculuk da zorlu ve yorucudur. Bir kadın ömrü boyunca defalarca içsel yolculuk  yaptığı gibi gün içerisinde de aklı, ruhu defalarca git- gel’ler içerisinde kalır. Siz onu amirine rapor hazırlar sanırsınız, oğlunu uğurladığını, eşinin iş sorunlarını dinlediğini, sevgilisine kapris yaptığını…
Oysa çalı fasulyesini temizlerken, iki gün önce vitrinde görüp alamadığı ayakkabıyı düşünür aynı anda. Arkadaşıyla “ rujun çok yakışmış markası nedir” diye başlayan hummalı muhabbette dün gece sonuçlandıramadığı kavgadadır hala bir yanı. Alakalı alakasız yerlerde ve zamanlarda öyle uzun uzadıya değil anlık, bir parıldama esnasında, iki gülümseme arasında kadın gider ve gelir. Hep bir yoklama vardır içinde, hep birilerini taşır yanında,  asla yalnız değildir en çok yalnız kalmak istediği zamanlarda da  . Eşini, dostunu, çantalarını, sorunlarını, kaygılarını, hırslarını taşır görünmez bavullarda. Odacıklarla doludur içi, raflarla … çıkarır bakar, kırıştırır ütüler katlar yerine koyar hepsini .
Bir bütünden değil büyük parçalardan oluşmuştur kadın… Tümden gelim değil, tüme varımdır.
Arşivler taşırlar yanlarında. Zaman zaman o arşivi karıştırıp “ miladi takvime göre şu yılda, şu zamanda sen bana “…. diyerek başlayan cümleler kurarlar. Tozlu kalın kitaplardır milatları ve bu yüzden aynaya baktıklarında er ya da geç kendi çizgilerinin yanında başkalarının çizgilerini de görürler yüzlerinde. Velhasıl kadının yolculuğu hiç bitmez. Bu yüzden dünya değil aslında kadın yorar kendini en çok. Kadın ve yolculukları.
Mektuplara gelince … Elektronik mail dönemini yaşamanın hezimeti içerisindeyim.  Beyaz sayfalara mürekkepli kalemlerle ve güzel el yazılarıyla yazılmış, bitim noktasına gelene kadar birkaç defa buruşturulup atılmış emek verilmiş, iz taşıyan, kokusu olan beyaz sayfalı dönemlerin geçmiş olması üzücü. Sevinçli, üzüntülü, sürprizli ama hep hasretle beklenen… Yolculuk yapan en güzel şeydir mektup bu yüzden.

Kuşların göçü gibiydi gidişin / Bir gün mektupların gelişi gibi gel  ...


Niobe


2 yorum: