Temmuz 24, 2013

schubert & cansever





Serenade (Schubert) by Nana Mouskouri on Grooveshark


Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi
Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında
İçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde
Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen
Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla
Yağmurlu bir sundurmaya
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın
Pencerelerde ve her yanda.

Edip Cansever

Temmuz 16, 2013

lara fabian





şairin romanı




“kara akik, deniz kabukları, tuz ve zift satan; su mermeri, fildişi, abanoz taşıyan gemilerde çalışmıştı. tahtaları yılların suyunu emip ağırlaşmış, manevra kabiliyetini çoktan yitirmiş eski, köhne gemilerde canını kaybetmek pahasına uzak ve derin sulara açılmışlığı vardı. açık deniz gemicilerinden ne çok şey öğrendiğini düşünüyor şimdi. gemicilerin bildiği hayat başka türlü bir hayattı. bunu insan, karada, fırtınalı kış akşamlarının fener ışığıyla aydınlatılmış balıkçı kahvelerinde, yapacak bir şey bulamayan sefersiz kalmış denizcilerin can sıkıntısıyla anlattıklarından ya da denizi tükenmiş, sesi tarazlı, kocamış deniz adamlarının usandırıcı tekrarların eprittiği bir örnek hikâyelerinden öğrenemezdi. karaya çıkan hikâyeler ölürlerdi. balıklar gibi ölürlerdi. suyun hikâyeleri suda yaşardı; kendileri çıksa, ruhları karaya çıkmazdı bu hikâyelerin. orada kalırdı. denizin ortasında. karaya çıkanları geri çağırırlardı.”



Murathan Mungan



ağlayan dağ susan nehir





"Olan bitenle yazılanlar, söylenenler arasında doldurulamaz bir mesafe kalırdı daima. Dil, çok uzun bir zamandan beri, olanları anlatacak kelimelere sahip değildi."


Ayşegül Devecioğlu - Ağlayan Dağ Susan Nehir


Jacques Prevert



Önce bir kafes resmi yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda


Temmuz 10, 2013

.




öyle durur gibidir ama her nefesle yenilir dünya / mevlana  





Temmuz 09, 2013

renkler




by Seth in Paris


ilk kitabın





Çocukken ilk okunan kitabın insanların kaderlerini belirlediğine ilişkin, hiç bilimsel olmayan ama derinden güvendiğim bir kanaatim var. Hatta insanların, aslında ilk okudukları kitapların izlerini, hayallerini, güzergâhlarını ömürleri boyunca takip ettiğini, hiç farkında olmasalar bile bütün hayatlarını o ilk kitaplara göre biçimlendirdiklerini düşünürüm hep. Karşılaşmaların, yakınlaşmaların "doğruluğunun" (!) bu kitaplar üzerinden sağlamasının yapılabileceğine bile inanırım inceden. İlk okuduğu kitap "Ulduz ve Kargalar" olan bir çocukla "Kaşağı" okuyan çocuk büyüdüğünde hayatları ne kadar bitişebilir mesela? Ya da ilk okuduğu öykü "Diyet" olan bir adamla "Çocuklar Yönetimde" okumuş bir kadın birlikte olabilir mi? Hiç değişmeyecek bir fark vardır aralarında. Muhakkak birinin hep anlatamadığı bir şey vardır o ilişkide. Kapanmaz ve tarif edilemeyen aralık... Velhasıl ilk okunan kitaplar yapar bizi. Omurgamıza biçim verirler sanki. Gerisi "tarama" gibi gelir bana... Tuhaf yanı bu işin, eğer buna inanırsanız gerçekten, ne okutacaksınız çocuğunuza? Bir insanın üzerinde bu dev hamleyi yapmak hangimizin haddine? Tehlikeli çünkü. Çünkü... Şöyle...


Her şey bir sabah Çağan Irmak ile kahvaltı etmemizle başladı. 1970'lerin başında doğan çocuklar olarak nasıl anlatmalıyız, anlatmalı mıyız o dönemi, konuşuyoruz. Sonra Küçük Kara Balık faslı açıldı ki, benim okuduğum ilk kitap o idi. Çağan Irmak, Kara Balık'ın dizideki yerini anlatıyordu:
"Hani sonunda Küçük Kara Balık geri gelmez ya. Nine balık hikâyeyi anlatırken herkes uyur da hani..."
"Nasıl yani hani?" dedim ben. "Küçük Kara Balık nasıl dönmüyor yahu?!"

bottle *




bir şişe dolusu her şey ... yazdan kışa, kıştan yaza  


Temmuz 03, 2013

yann tiersan & oruç aruoba




özlem, kalabalık içindeyken, bir an, susup, dinlediğin dere şırıltısıdır.


Oruç Aruoba


Sur le fil by Yann Tiersen on Grooveshark


füruğ ferruhzad




Bahçeye ekiyorum ellerimi
Gövereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
Ve bırakacak yumurtalarını kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın dibine ...


Füruğ Ferruhzad


ahmet muhip dranas




İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar birgün camı açtığını
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı 


Ahmet Muhip Dranas


the power of words





Temmuz 02, 2013

the fall





Edip Cansever



Ne gelir elimizden insan olmaktan başka / Edip Cansever


şükrü erbaş





şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu


Şükrü Erbaş


görsel : Joel Robison

Metin Altıok




bir gün öleceğim;
kaçınılmaz bu.
şaşılacak bir şey yok.
ama tersine yaşıyorum
ben sizlere göre.işte bunun için;
çözük saçlı ikindisinde
yorgun bir günün, gölgeler uzarken
ölüvereceğim eskiden.

benim gibi çanı dilsiz,
havı dökükler; yani siz giderken
hüzünle dönenler
çatlak yüzleriyle
göçmüş aşkları, ayrılıkları simgelerler.
çift yönlü bir
zaman sürecinde
onlar eskiden ölürler.

eskiden nasıl ölünür?
bunu bilmiyorum henüz.
ama eskiden ölen biri
sanırım bir mezat
gramofonunun borusuna
sessizce gömülür.
ve o gramofon borusu
ne gariptir;
gecesefaları gibi
akşam açıp sabah örtülür.

Metin Altıok