Aralık 23, 2013

dario marianelli









michel schneider





" İnsanlar aşktan, zamandan, ayrılıklardan, eksiklikten yapılmışlardır. Özellikle de sözcüklerden.."


Michel Schneider




tatanka iyotake




Sahip olma isteği onlarda bir hastalık olmuş. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama yoksulların bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için yoksullarla güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve öteki süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar.

Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan her şeyi yok eden bir ırmağa benziyor.


Oturan Boğa Tatanka İyotake


joker & elias canetti






'' tıpkı gördüğün gibiyim der maske, ve korktuğun şey ardımda...''

Elias Canetti


literary coffee





Aralık 16, 2013

tindersticks






charles bukowski




çok fazla
çok az
ya da çok geç

çok şişman
çok zayıf
ya da çok kötü

kahkaha
ya da gözyaşı
ya da kusursuz
kayıtsızlık

nefret edenler
sevenler

ellerindeki şarap şişelerini sallayarak
önlerine çıkanları süngüleyip
kadınların ırzına geçen ordular

ya da ucuz bir pansiyon odasında
Marilyn Monroe'nun fotoğrafıyla yaşayan bir ihtiyar

o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık
onu saatin kollarının ağır hareketlerinde
bile görebilirsiniz.

o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık
onu Vegas'ta, Baltimore'da ya da Münih'te
yanıp sönen neon ışıklarında görebilirsiniz.

insanlar yorgun,
hayat tarafından cezalandırılmış,
ya sevgiyle ya da sevgisizlikle
sakatlanmış.

yeni hükümetlere ihtiyacımız yok
yeni devrimlere ihtiyacımız yok
yeni kadınlara ihtiyacımız yok
yeni yollara ihtiyacımız yok
şevkate ihtiyacımız var.

murathan mungan






“Donarak ölmek gibidir ruhun çürümesi; için için eksilirsin, yavaş yavaş uyuşursun, hiçbir şey hissetmemeye başlarsın, sonra sen uykuya daldığını sandığında, ölmüşsündür aslında. Ölmüş olduğunu bile bilmemektir bu. Şu meydanlar, caddeler, sokaklar, ölmüş ruhlarıyla yürüyen insanlarla dolu! ”



Üç aynalı kırk oda / Murathan Mungan


görsel : Enzo Sellerio


Aralık 10, 2013

the white buffalo





cesare pavese




"Belki bu insanlar da kendilerini otların üzerine bırakmak ve kurbağaların sesine uymak ve bir kadının boyu kadar bir toprağa sahip olmak ve orada gerçekten uyumak ve korkmamak istiyorlardı. Ve yine de büyük bir ülkeydi burası, herkese yetecek kadar şey vardı. Kadınlar vardı, toprak vardı, para vardı. Ama hiç kimse yeteri kadarına sahip değildi bunların, hiç kimse ne kadar şeyi olursa olsun bir an durmuyordu; ve tarlalar, bağlar ulusal parklar gibiydi, istasyonlarda görülenlere benzer çiçek tarhları, ya da kavrulmuş boş topraklar, dökme demirden dağlar. Burası insanın yerleşip de başını dinleyeceği ve başkalarına ‘İyi ya da kötü buradayım. Bırakın, iyi ya da kötü burada huzur içinde yaşayayım’ diyebileceği bir ülke değildi. Beni korkutan da buydu."


Cesare Pavese , ‘Ay ve Şenlik Ateşleri’


kış





pascal mercier






"hepimiz küçük parçalardan oluşuruz, bu parçalar öyle şekilsiz, öyle farklıdırlar birbirlerinden, her biri canının istediğini yapar; bu yüzden ' kendimizle kendimiz arasındaki farklılıklar, kendimizle başkaları arasındaki kadardır ' * ."


Lizbona Gece Treni / Pascal Mercier

* Montaigne

görsel : Yelena Bryksenkova


Aralık 01, 2013

gogol bordello





" Sun is my on side " ... hem neşe hem hüzün 

bir erik ağacına tırmanırsınız böyle kocaman, dalları yükten kırılacak bir ağaç ... bütün ceplerinizi taptaze yeşil eriklerle doldurursunuz...
sonra, o ağacın altına oturup topladığınız tüm erikleri ağlayarak yersiniz ...şarkının hissettirdiği  bunun gibi bi şey işte

Gogol Bordello roman punk, çingene müziği yapan New York'lu bir grup. Grubun kurucusu ve solisti  Ukraynalı Eugene Hütz. Grup ismi ise Rus yazar Nikolay Vasileviç Gogol'dan almış.





ece ayhan




biz kuşları tutmuyoruz ki
kapıda koyuveriyoruz
dönüp onlar ceplerimize giriyorlar
n'apalım ?

Ece Ayhan / Zambaklı Padişah


görsel : Sarolta Ban

Kasım 26, 2013

nils holgerson & uçan kaz





Beş altı gün önce Google'ın doddle Nils Holgerssondu. İsveçli yazar Selma Lagerlöf'ün 155. doğum gününe özel onun en ünlü eseri " Nils Holgersson'un yabankazlarıyla maceraları" logo olarak kullanılmıştı. Çocukluğumuzda ( bizden küçükler bilmez) çizgi film olarak gösterilen Nils'i ekranda görünce  burnuma kızarmış ekmek kokusu geldi, tıpkı çocukluğumdaki gibi ... Anılar ve kokular birbirlerini tetikleyen şeyler ... Sonra görüntüler, sesler ... sonra mutluluk işte







my best friend






İngilterede üç yaşındaki Ruby en iyi arkadaşı Mr. Rabbit'i kaybetmiştir. En iyi arkadaşı olmadan uyuyamayan hatta hasta olan Ruby için annesi sosyal medyaya kayıp ilanı vermiş, tavşanın bulunması için yardım istemiştir.Bu sayede pek çok kişiye ulaşılmış ve kayıp tavşan için arama kampanyası başlatılmıştır.

Umarız Ruby en kısa zamanda dostu Mr. Rabbit'e kavuşur:)


yazık



- Resimde babanın kollarını ve ağzını unutmuşsun Mehmet?
- Annemi dövmesin, küfür etmesin diye öğretmenim. (gerçektir)





Yazık ... Nedir şu kadınların ve çocukların erkeklerden çektiği.

Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti durdurmak için kampanyalar yapılıyor, sloganlar oluşturuluyor  " Erkeksen ! Vurma " gibi ... Sosyologlar, psikologlar şiddetin( fiziksel, sözel) ne kadar tahrip edici bir şey olduğunu anlatıyor,  din adamları ayetleri ve peygamberin hayatını örnek göstererek  dayağın dinde yeri olmadığını tekrarlıyorlar. Televizyonlarda, gazetelerde, bilbordlarda , hatta bazı belediyelerin su, elektrik faturalarının üzerinde kısacası aklınıza gelecek her yerde bu konu işleniyor ve sana hitap ediyorlar Ey ! Öfke kontrolü yapamayıp yakınlarına zarar veren erkek, kişi ....

Daha ne konuşmaları, ne söylemeleri lazım yapmaman için.

Üstelik niye bu kadar kişi kuruluş vs. seni ikna etmeye çalışıyor, dil döküyor " Yapmamalısın. Çünkü ..." diyerek ... Çok açık değil mi küfürün, dayağın, hakaretin rezil bir şey olduğu .... Seni ikna etmek için neden bir nedene ihtiyacımız var ...İnsan olman yeterli değil mi ?




Kasım 14, 2013

dahası ...eko,yankı




" Kimsenin sesinde bulut yok, kanat yok, rüzgar yok; bir hızar sesiyle konuşuyor artık herkes."


Şükrü Erbaş


görsel : Jerry N. Uelsmann


Nietzsche




"Kirli bir ırmaktır insan. Kirli bir ırmağı içine alması ve bozulmadan kalması için deniz olmalı kişi."


Friedrich Nietzsche


oscar wilde




Var olan en kusursuz şeyin ardında acılar gizliydi. Sanki dünyaların acı çekmesi gerekiyordu ki en sıradan bir çiçek açabilsin.


Dorian Gray’in Portresi / Oscar Wilde


görsel: Thierry Vercampt


Kasım 04, 2013

rare bird





umay umay





Ben kendimi yakarak öğrenirim
sarı ve sıcak öğrenirim
yalayarak, tükürerek
durup kusarak öğrenirim
                         
Umay Umay



Kasım 03, 2013

mine söğüt






Girdiği kabın şeklini alan su, geçtiği yolların rengini de çalarmış…


Mine Söğüt


görsel : Svetlana Bobrova


edip cansever




kuşları okuyorum içimde, ağacın kuşlarını
yeni pişmiş çilek reçeli gibi kaynayan
dalların üzerinde
gemilere dadanan kuşları okuyorum bir de
göklerde bir başına dolaşan
görkemle

Edip Cansever 


the neighbourhood





Ekim 29, 2013

albert camus





Ya zamanla birlikte yaşar ölürsün, ya daha yüce bir yaşam uğruna zamanın dışına çıkarsın. Ya tüm çırpınmalarını aşan daha yüksek bir anlamı vardır bu dünyanın, ya da bu çırpınmalardan başka hiç birşey gerçek değildir.


Albert Camus


ahmet hamdi tanpınar




insan kalbi başkalarının duygularına ancak kendi tecrübeleri nispetinde açıktır.


Ahmet Hamdi Tanpınar


cesar pavase




Yaşama sanatı yalanlara inanmayı bilme sanatıdır. Bunun korkunç yanı, doğrunun ne olduğunu bilmemize karşın, bir yalanın yalan olduğunu hala anlayabilmemizdir.

Cesar Pavase


albert camus





"Bir insanın yaşamının yarısı söylenmeyeni anlamakla, başını çevirmekle, susmakla geçer."


Albert Camus


görsel : Joel Robinson


Ekim 23, 2013

w.b.wolfe




Gerçekten mutlu bir insanı ararsanız,
onu ancak bir tekne yaparken, bir senfoni yazarken, oğlunu eğitirken, bahçesinde yıldız çiçekleri yetiştirirken ya da Gobi Çölü’nde dinozor yumurtası ararken bulursunuz. Onu, kaloriferin altına kaçan yaka düğmesini arar gibi mutluluk ararken bulamazsınız.

W. Beran Wolfe

görsel : Marek Brzozowski


the wind rises





The Wind Rises, Miyazaki'nin gösterime girecek son animasyon filmi...Bu son filmim demiş, umarım doğru değildir.


Ekim 21, 2013

estrella morente & can yücel






şarkı geceye ...


saçları uzar yalnızlığın, öyle sendir ki;
öyle ...
kesmeye kıyamazsın


*

ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi ...

Can Yücel


elias canetti



ne kadar çok kitabın varsa o kadar yalnızsın


Elias Canetti

nietzsche





İnsan dilediği kadar bilgisiyle şişinip dursun, dilediği kadar nesnel görülsün, boşuna! Sonunda her zaman ancak kendi yaşam öyküsünü elde edecektir.


Nietzsche


elias canetti





Kişi öteki insanlardan uzaklaştığı ölçüde hakikate yaklaşır. Günlük yaşam, yalanlardan kurulu yüzeysel bir düzendi.

Elias Canetti


görsel : Sergio Larrain



Ekim 09, 2013

fikret kızılok






“geç ve sarhoş gelirsem beni yine sever misiniz? "


Barış Bıçakçı



umay umay




pirinç işlemeli bir aynada kırıldı yüzümün diğer yarısı. herkes uyuyordu. yüzümün yarısı benim.
yüzümün yarısıyla hep yarım öyküler anlatırım ...

umay umay



murathan mungan



 



"Şairlerin ortalığa hâkim olacakları saatler herkesin uykuda olduğu saatlerdir.
Geceyarısından sonradır ve sabahın ilk saatleridir. Herkesin uykuda olduğu saatleri kullanır şairler. Çünkü zaman hırsızıdırlar. Başkalarının zamanlarını çalarlar. Yeryüzünün saklı zamanlarını, uykulu zamanlarını kullanırlar. Herkesin ortak kullandığı saatlerde zaman zayıflar, güçsüz düşer. Çünkü paylaştırılmış, bölüştürülmüş, diri tutulmuştur; ışığın ve gölgenin oyunlarından mahrum bırakılmıştır; her şey çok aydınlıktır. Nesnelerin ve hayatın görünüşü çiğdir. Nesneler de gizlenir, esinler de... Kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır gündelikte. Oysa yerkürenin uykulu olduğu saatlerde doğa da, nesneler de kendilerini daha çabuk ele verirler. Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullan yeryüzüyle söyleşmek için. Sözcüklerin ilk günkü anıları en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşılır."


Murathan Mungan, Şairin Romanı



Ekim 08, 2013

seabear




limonlu kek





Yolculuklardan dönülmez bazen … Yol hep içinizde kalır.
Yol yürür.
İçiniz de …


Yalnız dönülmez yolculuklardan bazen… Kollarınızda bir ceset
yıllarınız, sevdikleriniz, kendiniz ...
Belki çürümüş, kokmuş ve çirkin
belki güzeldir -yaşar gibi - sürükler gömemezsiniz bazen


Değersizleşir zamanla, ağırlaşır anlam
taşınmaz
kaybolunur ...
Çünkü yollar kaybeder insanları bazen



“ Benim dünyayı sevmem için dünya beni sevmeli " Şükrü Erbaş


Dünya beni sevmesin.
Alışamıyorum kötülüklerine, kavgalarına ...
Sırt çeviremezsiniz beyaza karşın siyaha, ışığa karşın karanlığa, acılara...
kalbinizin tam ortasında durur.
Dünya beni sevmesin. Dünyayı sevmenin bedeli çok ağır.



Bir adam düşünüyorum. Bir büyük adam. Ellisinde sürgün. Memleketinden uzak, sevdiklerinden …
Bir büyük şair ; kendi dilinden uzak …
Yollar daha da büyütmüş onu. Sürgünler  daha fazla yakınlaştırmış memleketine…
Hasreti, sevgisi, umudu…
Bir büyük adam düşünüyorum; büyüklüğü öğretiyor şiirlerinde


Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
                    Volver Rıhtımı'nda dayayıp seni duvara
                                                 öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümü Notrdam'a
                         çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
                        korkudan, hayretten, sevinçten
            ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli
                           incecikten bir yağmurla karışarak.

.....................

13 Mayıs 58, Paris / N.Hikmet

                                                     *

Ekim 03, 2013

murathan mungan& zülfü livaneli





diyorlar: bir yanı sarp bir uçurum,  bir yanı çılgın dağ doruğu.
oysa böyle yapmasam ben, nasıl korurum içimdeki çocuğu?

Murathan Mungan


Bana Bir Sarki Soyle by Zülfü Livaneli on Grooveshark


yılmaz odabaşı




Bütün griler eskiden beyazdı Feride…


Yılmaz Odabaşı


sait faik ..




Ne desem yalan gibiydi. Selviler, Arnavutköyü’ne doğru mırıldanıp dururdu. Bir taka İstanbul’a gider; bir yelkenli, böcek yüklü bize doğru gelirdi. Tepelerden, ”Kırk katır mı istersin, kırk satır mı?” diyen bir masal cezası havası eserdi.

Rıhtımın kırık taşına oturmuştuk. Bulutlar yıldızlara bir şeyler götürürdü. Beklerdik. Masalımıza aydan çocuklar gelecekti.

Sizi iskelenize bıraktıktan sonra ikinci mevkide oturmuş, dünyada ilk yazıyı yazanı düşünüyordum!


Sait Faik Abasıyanık / Mektup

Eylül 19, 2013

the bard's song




yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da
gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki ... 

Edip Cansever








Eylül 16, 2013

ane brun





cengiz aytmatov






''İnsan bugün kendisini olduğu gibi kabul eder; ama onun tabiatında yarın başka biri olmak vardır.''

Cengiz Aytmatov


görsel : Tytus Brzozowski

my man; skipper



Sıkıcı bir yazı yazdım bir kaç gün önce ... Yani şu an artık sıkıcı geliyor. Adı " Limonlu Kek" . Böyle yemek tarifi başlıklı, tatlı, limon kokulu ferah bir yazı olması gerekirken melankolik, hüzünlü bir şey çıktı. Bunlar hep şairlerin suçu. Şairlerin ve içlerindeki karanlık yolcularının ...

" Yalnız hüznü vardır kalbi olanın " demiş şair ... Anlatımının güzelliğini, derin manasını ve beğenimi saygıyla bir kenara koyup, ruh halimle " Ne münasebet! " diyorum. Kalbim var ama sadece hüznüm yok. Bu devamlı olarak acı çeken- çektiren şarkıların, yazıların, yayınların frekansı insanın doğal ritmini bozuyor. Elbette acılar var, yok sayamayız. Kayıplar, ölümler, haksızlıklar yaşanıyor. Ama devamlı olarak kanayan yeri göstermek acıyı azaltmıyor aksine arttırıyor. Önüne geçemeyeceğimiz kötülükleri ve acıları bir yana bırakırsak bireysel tatminsizliğimizin yarattığı kusurları ( ne kadar kusur sayılırsa) bari doğru yaşayalım. Mutsuzsak sürekli karanlığa baktığımız için mutsuz oluyoruz ki belki karanlığı seviyoruz, olamaz mı ? Yalnızsak da bu bizim seçimimiz. Yalnızsan bu senin seçimin tadını çıkar, arkasında dur.
Yok doğru insanları bulamadım filan ... bunlar hikaye. Hepimiz defoluyuz, ne doğru insanı ?

Güzel tarafı her göz görür, iş defoları aynı güzellikle! sindirebilmekte ...


My man; Skipper : Madagaskar penguenleri ... Bayılıyorum onlara. Ben pek pratik bir insan sayılmam. Bir sorun olduğunda (özellikle kendimle ilgiliyse)  gözüne far tutulmuş tavşan gibi donar kalırım. Kapat düğmesini koy kenara . Bu yüzden özellikle pratik insanları severim. Pozitif bir şekilde soruna değil çözüme odaklanırlar. Anneniz mi olur, eşiniz- sevgiliniz mi olur, dostunuz mu olur bilmem ama çok yakınınızda böyle bir insan bulunmalı. Ah vah ettiğinizde " kes sızlanmayı" diyebilecek kadar cesur, A, B, C, Z planı üretebilen ferah yürekli biri ... Varsa ne mutlu size, yoksa edinin. İşte Madagaskar dörtlüsü böyle bir şey. Skipper ve penguen çetesi ... Bitmek bilmeyen planları ve operasyonlarıyla hem kurtarıcı hem eğlenceliler. Son günlerde bunların müptelası oldum.Bulursanız bölümlerini izleyin.
Limonlu kek yazısı da başka zamanlara kalsın. Yeter hüzün!





Temmuz 24, 2013

schubert & cansever





Serenade (Schubert) by Nana Mouskouri on Grooveshark


Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi
Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında
İçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde
Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen
Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla
Yağmurlu bir sundurmaya
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın
Pencerelerde ve her yanda.

Edip Cansever

Temmuz 16, 2013

lara fabian





şairin romanı




“kara akik, deniz kabukları, tuz ve zift satan; su mermeri, fildişi, abanoz taşıyan gemilerde çalışmıştı. tahtaları yılların suyunu emip ağırlaşmış, manevra kabiliyetini çoktan yitirmiş eski, köhne gemilerde canını kaybetmek pahasına uzak ve derin sulara açılmışlığı vardı. açık deniz gemicilerinden ne çok şey öğrendiğini düşünüyor şimdi. gemicilerin bildiği hayat başka türlü bir hayattı. bunu insan, karada, fırtınalı kış akşamlarının fener ışığıyla aydınlatılmış balıkçı kahvelerinde, yapacak bir şey bulamayan sefersiz kalmış denizcilerin can sıkıntısıyla anlattıklarından ya da denizi tükenmiş, sesi tarazlı, kocamış deniz adamlarının usandırıcı tekrarların eprittiği bir örnek hikâyelerinden öğrenemezdi. karaya çıkan hikâyeler ölürlerdi. balıklar gibi ölürlerdi. suyun hikâyeleri suda yaşardı; kendileri çıksa, ruhları karaya çıkmazdı bu hikâyelerin. orada kalırdı. denizin ortasında. karaya çıkanları geri çağırırlardı.”



Murathan Mungan



ağlayan dağ susan nehir





"Olan bitenle yazılanlar, söylenenler arasında doldurulamaz bir mesafe kalırdı daima. Dil, çok uzun bir zamandan beri, olanları anlatacak kelimelere sahip değildi."


Ayşegül Devecioğlu - Ağlayan Dağ Susan Nehir


Jacques Prevert



Önce bir kafes resmi yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda


Temmuz 10, 2013

.




öyle durur gibidir ama her nefesle yenilir dünya / mevlana  





Temmuz 09, 2013

renkler




by Seth in Paris


ilk kitabın





Çocukken ilk okunan kitabın insanların kaderlerini belirlediğine ilişkin, hiç bilimsel olmayan ama derinden güvendiğim bir kanaatim var. Hatta insanların, aslında ilk okudukları kitapların izlerini, hayallerini, güzergâhlarını ömürleri boyunca takip ettiğini, hiç farkında olmasalar bile bütün hayatlarını o ilk kitaplara göre biçimlendirdiklerini düşünürüm hep. Karşılaşmaların, yakınlaşmaların "doğruluğunun" (!) bu kitaplar üzerinden sağlamasının yapılabileceğine bile inanırım inceden. İlk okuduğu kitap "Ulduz ve Kargalar" olan bir çocukla "Kaşağı" okuyan çocuk büyüdüğünde hayatları ne kadar bitişebilir mesela? Ya da ilk okuduğu öykü "Diyet" olan bir adamla "Çocuklar Yönetimde" okumuş bir kadın birlikte olabilir mi? Hiç değişmeyecek bir fark vardır aralarında. Muhakkak birinin hep anlatamadığı bir şey vardır o ilişkide. Kapanmaz ve tarif edilemeyen aralık... Velhasıl ilk okunan kitaplar yapar bizi. Omurgamıza biçim verirler sanki. Gerisi "tarama" gibi gelir bana... Tuhaf yanı bu işin, eğer buna inanırsanız gerçekten, ne okutacaksınız çocuğunuza? Bir insanın üzerinde bu dev hamleyi yapmak hangimizin haddine? Tehlikeli çünkü. Çünkü... Şöyle...


Her şey bir sabah Çağan Irmak ile kahvaltı etmemizle başladı. 1970'lerin başında doğan çocuklar olarak nasıl anlatmalıyız, anlatmalı mıyız o dönemi, konuşuyoruz. Sonra Küçük Kara Balık faslı açıldı ki, benim okuduğum ilk kitap o idi. Çağan Irmak, Kara Balık'ın dizideki yerini anlatıyordu:
"Hani sonunda Küçük Kara Balık geri gelmez ya. Nine balık hikâyeyi anlatırken herkes uyur da hani..."
"Nasıl yani hani?" dedim ben. "Küçük Kara Balık nasıl dönmüyor yahu?!"

bottle *




bir şişe dolusu her şey ... yazdan kışa, kıştan yaza  


Temmuz 03, 2013

yann tiersan & oruç aruoba




özlem, kalabalık içindeyken, bir an, susup, dinlediğin dere şırıltısıdır.


Oruç Aruoba


Sur le fil by Yann Tiersen on Grooveshark


füruğ ferruhzad




Bahçeye ekiyorum ellerimi
Gövereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
Ve bırakacak yumurtalarını kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın dibine ...


Füruğ Ferruhzad


ahmet muhip dranas




İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar birgün camı açtığını
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı 


Ahmet Muhip Dranas


the power of words





Temmuz 02, 2013

the fall





Edip Cansever



Ne gelir elimizden insan olmaktan başka / Edip Cansever


şükrü erbaş





şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu


Şükrü Erbaş


görsel : Joel Robison

Metin Altıok




bir gün öleceğim;
kaçınılmaz bu.
şaşılacak bir şey yok.
ama tersine yaşıyorum
ben sizlere göre.işte bunun için;
çözük saçlı ikindisinde
yorgun bir günün, gölgeler uzarken
ölüvereceğim eskiden.

benim gibi çanı dilsiz,
havı dökükler; yani siz giderken
hüzünle dönenler
çatlak yüzleriyle
göçmüş aşkları, ayrılıkları simgelerler.
çift yönlü bir
zaman sürecinde
onlar eskiden ölürler.

eskiden nasıl ölünür?
bunu bilmiyorum henüz.
ama eskiden ölen biri
sanırım bir mezat
gramofonunun borusuna
sessizce gömülür.
ve o gramofon borusu
ne gariptir;
gecesefaları gibi
akşam açıp sabah örtülür.

Metin Altıok