Nisan 27, 2012

kül vakti

Ara Güler

" Fotoğrafın altın çağı, aşağı yukarı benden biraz evvel başlar, benim devrimde devam eder ve biter. Altın çağda deformasyonlar ve photoshop yoktu, fotoğraf görsel hakikata en yakın şeydi. Fotoğraf bozuldu artık; yalan konuşuyor. Oysa benim bildiğim fotoğraf  yalan konuşmazdı, hakikiyi gösterirdi. Gittiğim yerlerde düşünürüm burada kaç kişi Picasso’yu bilir diye. Hiç kimse. yedi milyar kişide beş yüz bin kişi yeteri kadar entellektüel değildir dünyada. Dünya insanları boşluk üzerinde düşünen aptallardan ibarettir. Sanatçı müziği yazandır; Chopin’dir, Beethoven’dir. Müziği çalan ise kemancıdır, piyanisttir. Bunlar sanat eserlerini sergileyenlerdir. Sanatçı ise sanatı yapan adamdır. İcracıdan bana ne?
Toplum ne istediğini bilmez, hıyarlar cemiyetidir. Dünyanın en cahil kitleleri toplumlardır. Hiçbir şeye yaramazlar.
Picasso bir devdir. Nasıl Cengiz Han çıktı dünyanın en büyük katliamını yaptı; Picasso da bir canavardır. Çünkü onun doğmasıyla dünyanın resme bakışı, sanata bakışı değişti. Resmi manzara olmaktan çıkarıp felsefeye bağladı. O bir görsel devrimcidir. Sana, bir şeye, bir ruha, bir insana, bir işe nasıl bakılacağının tarzını bulandır."

Ara Güler








şükrü erbaş


kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya... yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik sesten her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...

alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.

kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...



Şükrü Erbaş

şükrü erbaş



Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar... İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti... Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu..

Şükrü Erbaş

olvido



İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar birgün camı açtığını
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu ...

Ahmet Muhip Dranas

tierra de luz

Frida Kahlo










Nisan 26, 2012

çay


kahvenin hatırına kırk yıllık denilip çaya haksızlık edilmiş ... iyi ki düşmüş o yapraklar sıcak suya 

Nisan 25, 2012

empati



“ Bir insanı yargılamadan önce gökte üç ay eskiyinceye dek onun ayakkabılarıyla yürü ..."  / bir kızılderili atasözü

sophieee


- Berbat durumdayım. Sanki bir kayanın altında kalmış gibiyim. 
-Evet, bir kalp taşımak ağır bir yüktür. 

Howl's Moving Castle.( Howl'un Yürüyen Şatosu) 

kumdan kale



Bir teorim var. İnsanlar ikiye ayrılıyor. Kimisi kumdan kaleler yapıyor, düzgün, kenarları belli, önceden tasarlayarak. Kimisi ise sulu kumu alıyor ve elinin ucundan akıtarak ortaya çıkacak şekli bilmeden ve her seferinde olmakta olana şaşırarak yaşıyor. Kimisi yapıyor yani, kimisi oluyor. Siz hangi kalesiniz? Benim ne olduğum zaten belli. O yüzden bazen denk getiremiyorum akıttığım kumu kaleye. Öyledir çünkü. O akan kum bazen yıkar yapıyı, bazen denk gelir yükselir yapı. Yanı başında ciddiyetle hayatlarını inşa edenler vardır. Sen sadece yaşarsın. Hayretle özürlü…

Yükselmeyen kale

Her ikisinin de bir bedeli var elbette. Ben sadece benimkini biliyorum. Sonunda özgeçmişime yazılmayacak bir sürü şey yaşamış olacağım. Sonunda tıpkı benim gibi özgeçmişinde yazılı olmayan binlerce hikaye yaşamış, yorulmuş, gözlerinde o yarı kırık bakışla dolaşan, pek konuşmayan, zaten konuşmadan da anlaşan insanlar olacak etrafımda. Şu fazla enerjik insanlardan kimse olmayacak ortalıkta. Muhtemelen onlara nazaran bir ud taksimi gibi geleceğiz kulağa. İyi mi derseniz bu durum… Hepimiz olduğumuzdan başka bir şey olamayacağımızı, fazla zorlamanın da anlamı olmadığını bilecek yaştayız değil mi? Ben o yaştayım. Akıttıklarımla kalenin çoğu zaman yükselmeyebileceğini ama bunu değiştirmek için çok geç olduğunu bilecek yaşta.


Yolun şefkati

Hangi kale olduğunuzu belirleyen şey yol değil aslında. Sadece eğer bir akıtma kale insanıysanız yol daha şefkatli geliyor insana. Daha çok saklıyor beceriksizliğinizi. Yani sanırım öyle. Yol bunun için zaten, duramayanlar için. Durabilenlere aşk olsun! İnşa edip sonra da onu korumak için heves duyanların, buna sabredenlerin hepsine aşk olsun… Ama bana hikayenin sonunu tahmin edebilmek ölüm gibi geliyor. Bir hayat seçersen ölümü seçmiş oluyorsun sanki. Peri gömleğini çıkarmış oluyorsun. Ölümlülerin arasına karışmış kör topal bir peri gibi…

Ne bileyim işte. İçim bugünlerde böyle…




Ece Temelkuran

Nisan 24, 2012

Masalların Masalı


Su başında durmuşuz
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.

Su başında durmuşuz
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, bir de kediye.

ikinci yarısı



Kucağına yatıp boş boş konuşamadığınız kaç " arkadaşınız " var hayatınızda ? Niye varlar hayatınızda ?


Ece Temelkuran / İkinci Yarısı

Nisan 18, 2012

mavi kuş

Jiddu Krishnamurti






Yaşamın bütününü anlamanız gerek, sadece küçük bir parçasını değil. İşte bu yüzden okumak zorundasınız. İşte bu yüzden gökyüzüne bakmak zorundasınız. Bu yüzden şarkı söylemek, dans etmek, şiirler yazmak, acı çekmek ve anlamak zorundasınız; çünkü tüm bunlar hayattır…

Jiddu Krishnamurti

Herman Hesse




Her insanın yaşamı, onu kendisine götüren bir yoldur. Bir yol denemesi, bir yol taslağıdır. Hiçbir insan yüzde yüz kendisi olamamıştır ama yine de herkes gücü yettiğince ilerler bu yolda. Kimi biraz daha gözü açık, kimi biraz daha gözü kapalı...


Herman Hesse

Saatleri Ayarlama Enstitüsü


Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki, zaman ve mekan, insanla mevcuttur! 

 Benim nazariyem şudur ki, insanlar kainatın sahibi olmak üzere yaratıldıkları için, eşya onlara uymak tabiatındadır. Saatler de böyledir. Sahiplerinin mizaçlarındaki ağırlığa, canı tezliğe, evlilik hayatlarına ve siyasi akidelerine göre yürüyüşlerini ister istemez değiştirirler. Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanlarını paylaşan, hulasa onun hararetiyle ısınan ve onu uzviyetinde benimseyen , yahut masasının üstünde, gün dediğimiz zaman bütünü onunla beraber bütün olup bittisiyle yaşayan saat, ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamaya ve düşünmeye alışır.

Fazla teferruata girmeden şurasını da işaret edeyim ki, saat kadar derin olmasa bile bu benimseme ve uyma keyfiyeti bütün eşyamızda vardır.Eski şapkalarımız, ayakkabılarımız, elbiselerimiz gün geçtikçe bizden bir parça olmazlar mı? Onları sık sık değiştirmek istemeyişimiz de bu yüzden değil midir? Yeni bir elbise giyen adam az çok benliğinin dışına çıkmışa benzer: Kendinden uzaklaşmak, ona bir değişikliğin arasından bakmak ihtiyacı, yahut “ ben artık bir başkasıyım! ”diyebilmek saadeti.”



Ahmet Hamdi Tanpınar / Saatleri Ayarlama Enstitüsü 

*

Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü okuduğumda bir dönem Halit Ayarcı ve Hayri İrdalla yatıp kalktığımı  hatırlıyorum. Bu kadar güzel bir kitabı okumak için neden bu kadar geç kaldığımı düşünüp kendi kendime kızmıştım. Ama akabinde farklı bir dönemde yada farklı bir yaşta okumuş olsaydım kitabı yine güzel bulacak fakat aynı çıkarımları yapamayacak, farklı bir bakış açısıyla kitabı değerlendiremeyecektim. Her şeyin uygun bir zamanı olduğunu ve o zaman gelmeden elinize ne ulaştıysa onun faydasız belki de kıymetsiz kalacağını düşünürüm. Kitaplar da böyledir. Nietzsche 'yi 20'li yaşlarda okumakla 30'lu yaşlarda okumak arasında fark vardır. Gelişen algılarınızla yapacağınız çıkarımlar farklı olur. 

Kitapla ilgili daha uzun konuşmak isterim, özellikle de beni oldukça etkileyen iki karakterin felsefeleri hakkında fakat başka bir yazıda ve altını kendi çizdiğim satırlarla ... Kitaplarımın arasında ilk beş'in içindedir Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Okuduysanız yeniden okumak için şayet okumadıysanız başlamanız için sebep olsun.  



Nisan 16, 2012

tears in heaven

kafka



 " benim yalnızlığım insanlarla dolu " / Franz Kafka 



gülten akın



" ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya " 


gökyüzü herkesindir



bir gün çok bunalırsan
denizin dibinde yosunlara takılmış gibi
soluksuz
sakın unutma
gökyüzüne bakmayı
gökyüzü senindir
gökyüzü herkesindir


Zülfü Livaneli

Nisan 13, 2012

roads





Frozen to myself / Kendim olana kadar dondum.

Yağmurlu gün bitimine ...

Fernando Pessoa







Hissetmek ne renktir acaba?

Fernando Pessoa 

Chuck Palahniuk


"Şunu unutmayın ki, harikulade bir Vogue dergisinde olduğu gibi, atlanılan sayfaları ne kadar yakından takip ederseniz edin: devamı bilmem kaçıncı sayfada.
Ne kadar dikkatli olursanız olun, hep bir şeyleri kaçırmış gibi hissedeceksiniz.
Sizi derinden etkileyen, tamamını tecrübe edemediğinizi söyleyen o berbat his.
Dikkat kesilmeniz gereken dakikaları hızla geçmenizin yarattığı o zavallı duygu hep kalbinizde olacak.
Yani o hisse alışsanız iyi olur.
Günün birinde tüm yaşamınız bu histen ibaret olacak çünkü."

Chuck Palahniuk.

sardunya göçü




Unutma, unutma
Sen yine sardunyalara su ver ben yokken
Unutma, unutma ...



Sezen Aksu

Emrah Serbes



Bir kokuya sarılma isteğini.
Bir ömür gibi geçmiş zor, uzun günlerden sonra anlarsın
ruhunu zehirleyen karmakarışık düşünceleri.
Büyük heyecanlardan sonra çöken bitkinlikleri.
Kimsenin bulutlara bakmadığı bir şehirde
bir lafı döndürüp dolaştırmadan anlatmanın imkansızlığını.
Belki de insanın ne anlatacağını bilemediğinde şair olduğunu anlarsın.


Emrah Serbes

Nisan 11, 2012



dinlemekten hiç usanmayacağım şarkılardan biri ...

gülüşün eklenir kimliğime






Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de ...

Ahmet Telli

saate bakmak



Yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk
Yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik
Su satılan dükkanlara baktık, yüzümüz cam cam ışıdı
Ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
Köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük
Su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde 
Şöyle yazdı:
Her şey sonraya kaldı.
Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
Gölgesi yüreklerimizin
Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
Ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
Çıplak ölüler
Birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.

Bir otobüse biniyoruz 
sahiden biniyor muyuz
Söyle, nerde
“Göğe bakma durakları ”, nerde ? 

Edip Cansever 

sizi götüren gemiler geri getirmeyecekler ...



10. 04. 2012

Dün Meral Okay'ın ölümünden sonra hiçbir şey yazamadım. İçimden bir şey paylaşmak da gelmedi.O benim için Havva Anaydı. Hani öyle güçlü, yıkılmaz ...  İçim buruldu öyle kaldım. Böyle insanların hayatlarının bir noktasında bulunmak isterdim. Onlardan, onların gözleriyle  hayata ve yaşama dair bir nefes alabilmek için. Gün boyunca sağda solda eşi için yazdığı yazı, anlattıkları, röportajları ve söz yazdığı şarkılar yayınlandı durdu. Hep düşünürüm bir ayrılık gidene mi zordur kalana mı diye. Sezen Aksu cenazesinde perişan görünüyordu. "Gitti ömrümün geri kalanı, yetemedim" diyormuş, ne acı ...hem gidene hem kalana

Nisan 10, 2012

sezen aksu - kıran kırana



" Herhalde bir yerlerde karşılaşırız diye umut ediyorum. Karşılaşmazsak büyük haksızlık "  Meral Okay

Meral -Yaman Okay'a

Nisan 06, 2012

Nihat Behram




yorgunum ; çünkü yorgunluğumun

yaşamak gibi bir anlamı var .... / Nihat Behram 


zenon


İki kulağımız varken tek bir ağzımızın olmasının nedeni belkide konuştuğumuzdan fazla dinlememiz gerektiğindendir.

Zenon

Nisan 04, 2012

Leonard Cohen




Bir yara izi, sözcük ete dönüştürüldüğünde meydana gelendir.

Leonard Cohen

saray gözlü kadınlar


Saray gözlü kadınlar ... Bir konağın kalabalığını, sevincini ayrıca gürültüsünü taşırlar gözlerinin içindeki renkli ışıklarda. Daha içine, daha derinine baktığınızdaysa o sarayların ihtişamının görkemin gölgelediği bir başınalık ve hüzün görülür. Gerçek hayatlarında böyle midir bilinmez de, bu kadınların gözlerine baktığımda ve onları izlerken bana verdikleri his hep böyle olmuştur. Yapımcılar da böyle düşünüyor olacaklar ki oynadıkları filmlerin çoğunluğunda rolleri mutluluk ve hüzün arasında paylaştırılmıştır. Ve bir gerçek de vardır ki, bazı kadınlara en çok hüzün yakışır. 




EVA GREEN
Filmlerinden bazıları : Kingdom Of Heaven, Arsen Lüpen, Casino Royale, Quantum of Solace, Perfect Sense


kin' den sorumlu değilim



dostlarım,
beni söylediklerimden sorumlu tutun

dokunduğum ağaçlardan
ruhumun ölüp ölüp dirildiği kağıttan,
taşlardan,kayalardan... sızan
kan dan...

beni sorumlu tutun

uykusuz çocuklardan
ve yorgun atlardan...
usanç gelmiş
molekülleri dağılmış
su'dan ve
kuşları kaybolmuş halktan
beni sorumlu tutun
topraktan...

yakınmalarımdan
göğe..
yakılmalarımdan,
yıkılmalarından kalbimin...
ağırlığından ağırsın! diye,
aşktan...
korkumdan
kedilerin doğururken ağlamalarından
beni kaçmalarımdan
sorumlu tutun

en çok da
alfabemden...


Şükran BELEN

Nietzsche






İnsan dostunu, düşmanından daha zor affediyor. / Nietzsche

Nisan 02, 2012

melankoli





Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır.
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır
Anlayamam kederimi,
Bir ateş yakar derimi,
İçim dar bulur yerimi,
Gönlüm dağlarda bunalır.




Sabahattin Ali



" Hayatımızın, bir takım ehemmiyetsiz teferruatın oyuncağı olduğunu, çünkü asıl hayatın teferruattan ibaret olduğunu görüyorum. Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu. Bir kadın trenin penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu mini mini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebilirdi. Yahut bir kiremit, hafif bir rüzgarla yerinden oynayarak, devrin gıpta ettiği bir kafayı parçalayabilirdi. Göz mü mühim kömür parçası mı, kiremit mi mühim kafa mı, diye düşünmek nasıl aklımıza gelmiyorsa ve bütün bunları nasıl kabule mecbursak, hayatın daha başka türlü bir çok cilvelerine de aynı tevekkülle katlanmaya mecburduk."

Kürk Mantolu Madonna / Sabahattin Ali ( 25 Şubat 1907 - 2 Nisan 1948 )

Annie Hall



Eski bir espri vardır, bilirsiniz. İki yaşlı kadın dağ başında bir lokantada yemek yemektedirler. Biri,”lanet olsun!” der, “Yemekler ne kadar da berbat!” “Evet” der diğeri, “Üstelik ne kadar da az!” yani, bu benim yaşam hakkındaki düşüncemin kısa bir özetidir.

Annie Hall