Eylül 27, 2012

ece temelkuran






Çiçekler üşüdü bugün. Artık onlar için uyuma vakti. Yağmurlar kırıcı olmaya başladı. Renkler, toprağın altına girip, gözlerini yumup baharın rüyasını görecekler şimdi. Yaz boyunca gördüklerinden parçaları sızacak rüyalarına. Benim sardunyalar mesela, yaz boyunca kazılan yolları görecekler büyük ihtimalle. Bi' rahat vermeyen o gürültüyü tekrar edecekler uykularında. Benim beceriksizliklerim, denediğim tüm sulama yöntemleri, illallah ettikleri sabah "vizitleri", gitgide titizleşen yaprak sayımları... Muhtemelen, sarı yaprakları ayıklarken yanlışlıkla kopardığım yeşil yaprak için boş bulunup yüksek sesle özür dileyişimi anımsayıp gülüşecekler, sonra tekrar sokulup birbirlerine uyumaya devam edecekler. Uyuyun bakalım. Hepinize kendi renginde rüyalar!
   
    * * * 
Çocuklar uygarlığa yapılmış şakalardır. Ancak o klişeyi hatırlayınız: Her şakada bir gerçek payı vardır! Şimdi onlar bir kış şakası olarak sokaklarda kendilerine hep büyük gelen paltolarla boy gösterecekler. Yüzleri bir şeylerin içinde kaybolmuş olacak hep. Haklıdır çocuklar kıştan sıkılmakta. Esir alınırlar annelerin korkuları tarafından zira. Niye anneler ısrar ederler atkıyı çok sarınca nefesin buğusunun bir süre sonra ıslaklığa dönüştüğünü anlamamakta? Oysa her anneye rağmen, her küçük bot, her küçük çizme koşup bulacaktır bir su birikintisi. Su birintileri de çocukların mesleği! Niyeyse hiç ihmal edilmeye gelmeyen bir uzmanlık işi!
   
    * * *

    Evdeki en eski battaniyeler en şefkatli olanlarıdır. Yıllar içinde eskidikçe kokunuzu alırlar. Yıprandıkça daha da sıcaklaşır içlerinde bir şey. Divanlar da beraber geçirdiğiniz yıllarda kucaklarını size göre ayarlarlar. Onlar aylaklığın davetkâr kaleleri olarak kış boyunca mağrur ve ayaktalar. Hiçbir şey yapmamanın zaferidir bu. Aylaklık en tatlı günah, divanlar Nazi ruhlu insanların lağvetmeye çabaladığı günah yuvalarıdır. Bu yüzden divanda uyukladığınız her gece alçaklara karşı bir zafer kazanılmaktadır. Zorlu mücadelenizde her gece bir mevzi daha kazanılacaktır.
   
    * * *
    İki kişilik uykular... Merhametsiz kış sabahlarından önce herkesin, ayaklarını ısıtmak için birine ihtiyacı vardır. Kış aslında iki kişilik bir mevsimdir. Uyku kokan yorganlar, birbirine karışan rüyalar, sayıklamalarla uyandırdığın biri ve onun gecenin ortasında gülen yüzü... Bu, sokulmanın mevsimi. Eskiden pazarlarda satılan civcivler gibi, kemikler, eklemler birbirine geçmeli. Kış: Bir insanın başka bir insan için yapıldığının delili!
   
    * * *
    En çok sarı ayvalar ve kırmızı arabalar sever yağmuru. Bir de ıslak sokaklardan sıcak evlere girmek yok mu! Çorba içerken burnuna çarpan dumanın gitgide lezzetli bir ıslaklığa dönüşmesi gibi...



Ece Temelkuran




ibrahim tenekeci





“Yaşına hürmeten senin ey dünya
Demedim bir şey, yaptıklarına.”

Ne kaplumbağa terbiyecisinin kaplumbağaları, ne şirin köyü, ne de gül yaprağı saklayabiliyor artık seni. Kelimelerin kurduğu ütopyanın duvarlarıysa yıkılmak üzere. Küçük yaşta ölümün kucağına konulan bebeklerle, saf yüzünün ardına saklamak istediği paranın sahteliğiyle pazarcının emeğini alıp giden adımlarla, ben demekten sen demeyi unutmuş insanlarıyla kötü çehren karşımda. Ne tarafa dönsem, hangi yüze baksam içinde sen varsın.Görmemeye çalışmak bir kaçış belki, ama yanıbaşımızda tükenen değerlerin çığlıklarına nasıl kayıtsız kalınabilir ki, hangi vicdan kabullenebilir bunu. En azından dualarda anmak gerekmez mi ellerimizin uzanamadığı yerleri. Peki yalnız dualar yeterli denilebilir mi? Soru işaretleri sarmışken aklımı, görmemezlikten geldiğimiz yanlışlar arasında doğruyu yaşamaya çalışırken bir ruh hangi duvarların ardında huzur bulur..



İbrahim Tenekeci



Eylül 25, 2012

Neşet Ertaş





" Bir milletin büyük çocukları o milletin nefesidir " / Faruk Nafiz Çamlıbel

"  'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdatlarımız adına aldım." / Neşet Ertaş

Büyük usta, büyükleştikçe mütevazileşen güzel insan mekanın cennet olsun.

Eylül 24, 2012

oğuz atay





“Piyano çalmayı çok isterdim,” dedi donuk bir sesle. “Şimdi piyanoya oturur, kelimelerle ifade etmekte güçlük çektiğim bütün duygularımı, acılarımı tuşlara dökerdim. Bazen şiddetli, bazen yavaş basardım onlara. Kim bilir ne ince ayrıntıları
 vardır o dokunuşların? Kelimeleri daha önce öyle kötü yerlerde kullanıyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygularımıza dokunursa. Seslerin başka türlü bir dokunulmazlığı var.”

Oğuz Atay, Tutunamayanlar.

bilge karasu





“istediğim, denizi yazmak. zümrütlerin, gökyakutların sabrını; ağaçların tarihsizliğini… bir tek kıyısını kavrayabildiğimiz, anlamını ancak bir tek kıyısıyla kurduğumuz denizin öyküleri yoktur bir kara adamı için. yolculuklara, ister gerçek ister düşsel olsunlar, yakıştırdığımız son, öbür kıyıda bitse bile, deniz gene tek kıyılıdır, üzerinde yaşayıp çalışan biri olmadıkça. deniz, kara adamının yalnız sınırlarını kaldırışı değil, sınır düşüncesini içinden çıkarıp atıvermesidir. her şeyin bir aradanlığının bir yerde başlaması ya da bitmesidir. istediğim denizi yazmaktı. her şeyin bir aradanlığına yenik düşeceğimi bile bile.”


Bilge Karasu

Eylül 23, 2012

nilgün marmara





Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu? Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.’.. Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
“Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” bir çocuk demiş.


Nilgün Marmara

Eylül 19, 2012

Eylül 16, 2012

out of sight



murathan mungan





 masalın bittiği yerde hayat başlar / Murathan Mungan 



From Up On Poppy Hill / Tepedeki Ev




Stüdyo Ghibli 2011 yapımı Miyazaki animelerinden birini izledim. Beni mutlu eden, yorgunluğumu alan güzel bir animeydi. Senaryosunu Hayao Miyazakinin yazdığı, yönetmenliğini oğlu Gora Miyazaki yaptığı tepedeki ev ; 1963’ün Yokohama’sında geçen Umi ile Jun'un hikayesi.

Açıkçası Miyazaki'nin daha önceki animelerinde bulduğum masalsı görselliği ve sihirli anlatımı bulamadım ama müzikleri, anlatımın sakinliği ve yalın görselliği ile Miyazaki severlerin izleyebileceği bir film.

Filmin konusuna gelince;

Umi, beş kişilik ailesinin en büyük oğludur. Babası Kore Savaşı sırasında kaybolmuştur ama Umi onun döneceğine dair ümidini kesmez ve babasının dönme ihtimaline karşılık her gün çift flamayı evlerinden sallamaktadır. Tam da bugünlerde lisede ortaya çıkan bir öğrenci hareketinin ortasında kalır, bir yandan genç Jun’a âşık olur.





Eylül 15, 2012



sırça fanus



" Dünyadaki en güzel şey gölge olmalıydı. Gölgenin milyonlarca kımıldayan şekli ve çıkmaz sokakları. Büro çekmecelerinde, dolaplarda, bavullarda hep gölge vardı. Evlerin, ağaçların, taşların altında ve insanların gözlerinin, gülümsemelerinin ardında da gölge vardı.
ve dünyanın gece tarafında kilometrelerce gölge var yine."

Sırça Fanus / Sylvia Plath

tezer özlü




Yaşam özlemini doyuracak bir olgu mümkün mü.

Yirmi yıl sonra aynı şarkılar çalıyor. Elli üç yıl öncesi çekilmiş bir film gösteriliyor. Yirmili yılların giysileri vitrinleri dolduruyor. Açlık, savaş, geri kalmışlık ve inanılmaz felaketlerle ilgili haberleri kitleler, masal dinler gibi dinliyor. İşte böylesi bir yaşam önümüzden gelip gidiyor. Sen kendi duvarlarının gerisine çekiliyorsun. O, kendi duvarlarının gerisine çekiliyor. Bir başka kentte. Bir başka ülkede. Herkes bir başka kentte. Herkes bir başka dili konuşuyor. Ya da anlamaya çalışıyor. Aynı dili konuşan iki kişi yok. Her sözü, insanın kendisi için söylediğine inanıyorsun. Her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması. Karşısındakine bir şey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler. Bir bedenin üzerinde dolaşan her el, kendi bedenini okşamak istercesine dolaşıyor öteki beden üzerinde.


Tezer Özlü

California ve bir kaç oduncu


Bu fotoğraflar İsveçli fotoğrafçı E.W.Ericson tarafından 1915 yıllarında çekilmiştir. Fotoğraflarda  kuzey California'nın redwoods (sekoya) ormanlarında çalışan oduncular görülmektedir. Mamut ağaç olarak bilinen sekoyaların doğal ortamlarında 80-120 m boy,  yaklaşık 7 m çap yapabildikleri bilinmektedir. Çiçek açması 175-200 yılı bulan, ömürlerinin 1000-3000 yıl olduğu söylenen bu dev yaratıkların bugün dünyada tek bir türü yaşamaktadır.

Ericson kolleksiyonundan seçilen bu fotoğraflara  geniş bir çerçeveden baktığımızda insan / doğa ilişkisini daha net görüyoruz. Doğanın muhteşem eserlerine bakıp hayran olmanın yanında insanın bir şekilde yolunu bulup onu dize getirmesi, sömürmesi, kendi çıkarına kullanması ve nihayetinde yok etmesiyle sonuçlanan döngü ... Çok merak ediyorum çalışma esnasında bu oduncuların aralarında ne gibi diyologlar geçmiştir: 




" Hank ! Baksana ne muhteşemler görünüyorlar "

" Yüce İsa adına, gerçekten de öyle " 

" Acaba bundan kaç masa sandalye çıkar  ?" ( kahramanlar Californiyalı ama diyolaglarda Türk mantığı ) 

" Bi hatıra fotoğrafı çektirelim, yıllar sonra torunlarımız bizimle gurur duysun "


Aslında 1900' lü  yılları göz önüne aldığımızda henüz makineleşmenin olmadığı ve bedensel güçle işlerin kotarıldığı dönemlerde bu orman işçilerinin aslında ne kadar zor bir iş yaptıklarını söylememiz mümkündür. Üstelik o dönemde insanlar yaşamak için çalışıyorlardı, daha fazlası için değil... Nihayetinde herkes ekmeğinin derdindeydi. Onlardan sonra gelen nesillerin açgözlülük ve savurganlıkla doğayı tüketene kadar harcayacaklarını bilemezlerdi elbet. 

Kes, parçala ... arazi aç.  Kes, parçala ... sat. Kes, parçala ... yaşam alanı, yol, şehir, ev yap. Şimdilerde ise özellikle ülkemizde kimi zaman sorumsuzluğun kimi zamanda kastın sonucu ormanlar birer birer kayboldu. En son Kaz dağlarında çıkan yangın haberlerini ben izleyemedim. " Bin pınarlı " mitolojik İda dağının bulutlar içindeki zirvesini görmüş biri olarak gönlüm elvermedi görüntüleri izlemeye. Devletin yeterli / yetersiz elinden geldiğince koruma ve tedbir aldığı kültürel ve doğal zenginlikleri öncelikle yurttaş olarak kendimiz sahip çıkmadığımız sürece daha çok ormanımız yanar daha çok kültürel hazinemiz kumlara gömülür.








Fotoğraflar ve bir kısım bilgi www. dailymail.co.uk dan 




metin altıok



kiminin dikenleri vardır,
katlanamaz üstüne.
hep dikine durur
delmemek için gövdesini.

kiminin yoktur bir tek kemiği,
doğrulamaz ayaklarının üstünde.
ona göre varsa yoksa kendisi,
dürülüdür ütülü bir mendil gibi.

ben eğilmem gündüz ama,
geceleri kanatırım kendimi

Metin Altıok

sylvia plath




" Neden yazı yazdığımı mı soruyorsunuz bana?
Zevk mi alıyorum?
Değer mi? Peki para kazandırır mı? Öyleyse bir nedeni var mı?

Yazıyorum çünkü
İçimde susturamadığım
Bir ses var..."


Sylvia Plath



Eylül 11, 2012



elizabeth kubler ross





Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar ; onlar oluşurlar...
Tanıdığım en güzel insanlar ; yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır.

Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla ; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar.

Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar ; onlar oluşurlar...



Elisabeth Kubler Ross



nazım



" bir portakal çekirdeği atarsın terli sıcak toprağına sabahleyin küba'nın bir portakal bahçesi bulursun akşamüstü " /  Nazım Hikmet


bir gezgin olsam / Küba

“ İbadet eder gibi, dua eder gibi, sevişir gibi dans edip şarkı söyleyenlerin ülkesiydi Küba.”  / Zeynep Oral












Eylül 10, 2012

arzu eşbah






söyle, kaç öyküden geçebildin kimliğini yitirmeden
“kendine” kaç kere döndün, yanlış zaman ve yanlış yerden ...


Arzu Eşbah 


lincoln








Beynim bir sünger gibi olsaydı, kafamdaki lüzumsuz bilgileri atmak için arada bir çıkarıp sıkmak isterdim.

Abraham Lincoln

Lord Chesterfield



" Bazen bazı şeyleri söylemeye hakkım var diyorum, ama söylersem karşımdakine haksızlık olacak, susuyorum. Yine bazen söyleyeceklerimi karşımdakinin duyma ve bilme hakkının var olduğunu görüyorum, ama bu kez bakıyorum benim söylemeye hakkım yok, yine susuyorum. Ancak gördüm ki olgun ruhlar, sözcükler olmadan da duyuyorlar, anlıyorlar, konuşuyorlar ve paylaşıyorlar…”


Lord Chesterfield


eksik parça






Çocuklar da denizciler gibidir: gözleri nereye çevrilse, o yer uçsuz bucaksız.


Christian Bobın / Eksik Parça


Eylül 07, 2012




romain gray




" Olgunluğun en zırva yanı iş işten geçtikten sonra gelmesi. " 



Romain Gray 

romain gray



" köpekler yeterli değil artık; bakın insanlar nasıl da yalnızlık duyuyorlar; dostluğa gereksinimleri var, dayanacak daha büyük, daha güçlü bir şeye gereksinimleri var. köpekler yeterli değil: bize filler gerek "

Romain Gray 

a bout de souffle




Nerede yaşamak isterdim biliyor musun ? Meksika ... Herkes çok güzel olduğunu söylüyor. Küçükken babam hep " Gelecek cumartesi gidiyoruz " derdi. Her defasında unuturdu.


Jean Seberg / À bout de souffle

Eylül 02, 2012

Las Calles de Borges




borges





" doğru cevabı satranç olan bir bilmecede geçmeyen tek sözcük hangisidir ?

bir an düşündükten sonra cevap verdim:

satranç sözcüğü.

tam üstüne bastınız, dedi Albert.

yolları çatallanan bahçe, konusu zaman olan 

uçsuz bucaksız bir bilmece ya da mesel;

bu çok gizli nedenden ötürü zaman sözcüğü geçmiyor.

bir sözcüğü hiç kullanmamak ,

onun yerine yetersiz benzetmeler ve dolambaçlı anlatım yollarına başvurmak,

onu vurgulamanın belki de en pratik yoludur."

Eylül 01, 2012

the last shadow puppets




Şarkının giriş müziği bana hatırlayamadığım başka bir şarkıyı anımsatıyor. " My Mistake Were Made For You "  aynı zamanda Bond serilerilerinden Casino Royale'in de film müziği. Genelde Bond filmlerini fazla yapay, kasıntı ve gereksiz bulurum. Ancak hüzünlü güzel Eva Green'in Vesper rolü ile oynadığı Casino Royale güzeldi. Son günlerdeki takıntı şarkılarımdan ... İyi dinlemeler