Nisan 30, 2013

Leman Sam & Birhan Keskin





Ben çok eski bir fotoğrafta duruyorum.
Yüzüm o fotoğrafta bile eski bir fotoğrafa benziyor.
Karmakarışık bir mitoloji, sarmaşık bir tempo
tam o anda durmuş fotoğrafa;
hâlâ duruyor ...


Birhan Keskin 


Sonsuz by Leman Sam on Grooveshark

albert camus






kendini adamak ancak bilinçli olunursa anlamlıdır.
yoksa insan kendi zavallığından kurtulmak için kendini adar.
insan ancak kendinde olanı verebilir.
teslim olmadan önce kendi kendinin efendisi olmak gerekir..


Albert Camus


Salvador Dali





İlham ya da güç, her gün yapılacak sıkı ve nankör bir çalışmayla zorla elde edilebilecek bir şeydir.

Salvador Dali


Nisan 18, 2013

birhan keskin & mor karbasi





Biz hiç mavi kalacak bir mevsime
çıkmamış mıydık yorgun yokuşlarından
kışın?

Birhan Keskin


La pluma by Mor Karbasi on Grooveshark


hakan günday




"Belki de dünyada sadece onun yanındayken kendimi hala yalnız hissedebildiğim için böylesine garip bir dostluğumuz var. Birbirimize anlatacak hiçbir şey yok ve her şeyimiz var."


Hakan Günday


güzel bakış ...




Annem, her fırsatta çocuklarına güneşe doğru zıplamalarını öğütlerdi 
Güneşe ulaşamazdık ama hiç olmazsa ayaklarımız yerden kesilirdi


Z.N.Hurston 


ece temelkuran




Taze zeytinyağı kokusu, fırından gelmiş ekmek ılığı ve boğuk ateş sesi... Şimdi bir dağda, dünyanın en güzel yerinde, dünyanın en berbat meselesi üzerine bir kitap yazmaya çalışırken, aklım oralara gidiyor. Boğuldukça aklım kaçıveriyor. Aklım, yıllar önce, bir Ege kasabasının, sofalı mutfağındaki insan kokulu o divana, divanın karşısında durmadan yanan o kuzineye gidiyor.
Patlıcan kızartması sesi, orman gibi kokan odun tozu, rüzgârda güllerin birbirine değme gürültüsü.

Düşünüyorum da şimdi; Tanrı'nın en büyük hatası çocuklara vermesidir çocukluğu...
---

Hepimizin bir anı var muhakkak. Çocuk olduğumuzu, bu zamanın geçiciliğini bilmediğimiz, henüz zamanı bilmediğimiz zamanlardan kalma bir an.

O zamanlar sonradan hatırlayacağımızı hiç bilmeden, içinden geçip gittiğimiz bir an. Sonradan, dünya ve insanlık hikâyeleri çamurlu bir sümük gibi üzerimize yapıştığında, silkmeye çalıştığımız her an yüzümüze gözümüze bulaştırdığımızda, aklımızın içinde iki cam tabaka birbirine çarpa çarpa kırılır gibi canımız acıdığında hatırlayıp dinleneceğimizi, hatırlayarak bir mola alacağımızı hiç bilmediğimiz anlar.

Gözümüzün önünde bir çocuk büyüse şimdi, biz onu izlerken bilebilir miyiz acaba o anın onun için hangi an olabileceğini? Artık kuzineler kalmadığına göre ne biriktiriyor çocuklar geleceğe?

Akıl, bazen öyle çaresiz kalıyor ki, belleği çağırıyor yardıma herhalde. "Bana bir yer bul" diyor, "Biraz dinleneyim".

İşte o zaman o an, hatırladığımızı hiç bilmediğimiz o zaman aralığı çıkıp geliyor çok eskilerden. Sonsuz huzur, sonsuz kaygısızlık, sonsuz güvenlikle dolu bir zaman ve uzay parçacığı.
Benim parçacığım kuzineyle ilgili. Ya sizinki neyle?


Nisan 15, 2013

dario marianelli



Dawn by Dario Marianelli on Grooveshark

birhan keskin




içağrısıyım bir mağmanın 
kopmuş fırtınanın sesi 
derini yok, ses gelmiyor bir kuyu
çiçeğiyim yaprağını yüzüne 
kapatan ağlamanın


ibrahim tenekeci, iron wine




Her yerden görülen bir şeyken dünya
Sağa çekip ağaçları seyrettik.

İbrahim Tenekeci






akgün akova





Uzun kanatlı kuş sürüleri diliyorum sana,
Ve severken seni,
Sevdikçe seni,
Hep çocuk kalacağım, biliyorum.


Akgün Akova

Friedrich Hölderlin




"ah, insan düş kurabildiğince bir tanrı, düşünebildiğinceyse bir dilenci."


Friedrich Hölderlin


Nisan 11, 2013

lila downs

yaşam ayracı





kanırtan sessizliği bozuyor
sayfa hışırtısı …
kaldığın yeri unutuyorsun
oysa gölge düşmüş kitaba
siliniyor birer ikişer rakamlar
kayboluyorsun.

Nisan 09, 2013

sezen aksu





söz : Meral Okay - müzik : Ara Dinkjian

yeditepe istanbul


















Havva: Canını sıkan bir şey mi var senin?
Ali: Evet. Çok şey istiyorum hayattan





Meral Okay / özel kadınlar





nasıl havalandın
hasar almadan bu tufandan
bak ben yaralandım
kayıtsız şartsız adanmaktan

git sereyim yoluna yeni serüvenleri
yakalım gitsin bütün nedenleri ...

Şimal Yıldızı / Meral Okay 


Nisan 05, 2013

paul celan, turgut uyar, sarah blasko




bugün güneş ve belki biraz martı, biraz beyaz tavşan, blue sky, kayıp orman ve geyikli gece ...


' kaç martı vardı sahi, alnına eşlik eden’…

Paul Celan


geyikli geceyi hep bilmelisiniz
yeşil ve yabani uzak ormanlarda
güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
hepimizi vakitten kurtaracak

bir yandan toprağı sürdük
bir yandan kaybolduk
gladyatörlerden ve dişlilerden
ve büyük şehirlerden
gizleyerek yahut döğüşerek
geyikli geceyi kurtardık

evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza 

.........
ama geyikli geceyi bulmadan önce
hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk


Turgut Uyar 





Nisan 02, 2013

melankoli / sabahattin ali




Melankoli by Nükhet Duru on Grooveshark


gölge




hayat nedir ? hayat geceleyin ateş böceğinin yanıp sönen ışığı, kış ayazında buffalonun nefesi,  çayırın üzerinde gezinip dururken, gün batımında kendini kaybeden gölgedir.


Sihasapa Kabilesi

kürk mantolu madonna



Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefime varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor; rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum " Kürk Mantolu Madonna" yı seyre dalıyor, kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum ...


zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim ...bu hal gerçi bir çok fırsatı kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.

- Oo, siz sahiden bir genç kız gibi mahcupsunuz! " dedi.

Yüzüm tutuşarak önüme baktım. Bir kadının bana bu kadar pervasız muamele edişinden adamakıllı sıkılıyordum. Neyse ki o da ileri gitmedi. Evvela çenemi bıraktı, sonra kolumu tutan eli yavaşça yanına düştü. Gözlerimi kaldırınca hayret içinde kaldım. Karşımdakinin yüzünde de müthiş bir şaşkınlık, hatta bir utanma vardı. Boynundan yanaklarına kadar bir kızarma yayılıyordu. Aklımdan derhal bir sual geçti : ' Neden böyle yapıyor ?'

Düşüncelerimi tahmin etmiş gibi :

' Ben böyleyim işte ' dedi. ' Ben garip bir kadınım ... Benimle ahbaplık etmek isterseniz bir çok şeye tahammüle mecbur kalacaksınız ... Çok manasız kaprislerim, birbirine uymaz saatlerim vardır... Hulasa arkadaş olduğum kimseler için pek müziç ve anlaşılmaz bir mahlukum...'

Sonra kendini bu kadar fenaladığına kızmış gibi keskin, adeta kaba saba bir sesle ilave etti :

' Ama keyfiniz isterse ... Kimseye ihtiyacım yok ... Kimseye minnettar olmak, kimsenin dostluğunu, lütfunu istemek niyetinde değilim ... İsterseniz ...'

Ben hep aynı yavaş ve korkak sesimle : ' Sizi anlamaya çalışacağım ' dedim. Birkaç adım yürüdük. Yavaşça koluma girdi ve gayet basit şeylerden bahsedermiş gibi renksiz bir sesle konuşmaya başladı. ' Demek beni anlamaya çalışacaksın ? Fena fikir değil... Fakat bana öyle geliyor ki, boşuna emek! ... Yalnız ben iyi arkadaş olabileceğimi zannediyorum ... Zaman gösterecek ... Ufak tefek kavgalar edersem ehemmiyeti yok. Aldırmazsınız. '

Yolun ortasında durdu, sağ elinin şahadet parmağını, bir çocuğa uslu durmasını tembih eder gibi, kaldırıp salladı :

' Şuna dikkat edin ki, benden herhangi bir şey istediğiniz gün her şey bitmiş demektir. Hiçbir şey anlıyor musunuz ..."


değirmen




Hiç sen bir su değirmeninin içini dolaştın mı adaşım?...

Görülecek şeydir o... Yamulmuş duvarlar, tavana yakın ufacık pencereler ve kalın kalasların üstünde simsiyah bir çatı... Sonra bir sürü çarklar, kocaman taşlar, miller, sıçraya sıçraya dönen tozlu kayışlar... Ve bir köşede birbiri üstüne yığılmış buğday, mısır, çavdar, her çeşitten ekin çuvalları. Karşıda beyaz torbalara doldurulmuş unlar...

Taşların yanında, duman halinde, sıcak ve ince zerreler uçuşur. Halbuki döşemedeki küçük kapağı kaldırınca aşağıdan doğru sis halinde soğuk su damlaları insanın yüzüne yayılır...

Ya o seslere ne dersin adaşım, her köşeden ayrı ayrı makamlarda çıkıp da kulağa hep birlikte kocaman bir dalga halinde dolan seslere?... Yukarıdaki tahta oluktan inen sular, kavak ağaçlarında esen kış rüzgârı gibi uğuldar, taşları kah yükselen, kah alçalan ağlamaklı sesleri kayışların tokat gibi şaklayışına karışır... Ve mütemadiyen dönen tahtadan çarklar, gıcırdar, gıcırdar...

Ben çok eskiden böyle bir değirmen görmüştün adaşım, ama bir daha görmek istemem.

Sen aşkın ne demek olduğunu bilir misin adaşım, sen hiç sevdin mi?...

Çooook desene! Sevgilin güzel miydi bari? Belki de seni seviyordu... Ve onu herhalde çok kucakladın... Geceleri buluşur ve öperdin değil mi? Bir kadını öpmek hoş şeydir, hele adam genç olursa...

Yahut sevgilin seni sevmiyordu... O zaman ne yaptın? Geceleri ağladın mı?... Ona sararmış yüzünü göstermek için geçeceği yolda bekledin, ona uzun ve acındırıcı mektuplar yazdın değil mi?...

Fakat herhalde ikinci bir aşka atlamak senin için o kadar güç olmamıştır. İnsan evvel' kendi kendisinden utanır gibi olur ama, bilir misin, bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. Vicdan azabı dedikleri şey ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kafi mazeretler tedarik etmiştir.

Ha, sonra bir üçüncü, bir dördüncüye sevdin, ve bu böyle gidiyor. Peki ama, bu sevmek midir be adaşım, bir kadını öpmek, onu istemek sevmek mi dir?...

Çırılçıplak soyunarak şehrin sokaklarında koşabiliyor musunuz?...

Bir bıçak alarak kolundaki ve bacağındaki adalelere saplamak ve böylece bir nehre atılarak yüzmek elinden geliyor mu?

Bir şehrin adamlarını öldürmek cesareti sende var mı? Bir minareye çıkarak bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetle bağırabilir misiniz?

Aşk sana bunları yaptırabilir mi? İşte o zaman sana seviyorsun derim...

Sen sevgiline ne verebilirsin sanki? Kalbini mi? Pekala, ikincisi ne? Gene mi o? Üçüncü ve dördüncüye de mi o?... Atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin?... Hem biliyor musun, bu aptalca bir laftır: kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun... Göğsünü yararak o eti oradan çıkarır ve sevgilinin önüne atarsan o zaman kalbini vermiş olursun...

Siz sevemezsiniz adaşım, siz, şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar; siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler... Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız bizler biliriz... Bizler: batı rüzgârı kadar serbest dolaşan ve kendimizden başka Allah tanımayan biz Çingeneler...Dinle adaşım, sana bir çingenenin aşkını anlatayım...