Şubat 28, 2013

nocturne chopin




Nocturne No.2 in E flat major (Op. 9 No. 2) by Chopin on Grooveshark

şükran belen



bana öyle geliyor ki, 
bir devrim olacaksa sessiz olacak

seviniyorum sen hangi intiharı dönsen
……
yedi gezegenin yenemediği güneş buluyorsun
saklanacak yedi kapı
yedi kandil
seyrine tanrılar geliyor
kılıçlar üstünde saltanatına hayran

ben sadece anlatıcıyım diyorum
kahraman olduğunu hatırlatıyorsun durmadan
yağmur yağıyor
407 nisan'ında
kan rengi toz yağıyor ellerime
sonra, ay tutuluyor
…..

Şükran BELEN

barış bıçakçı




 “Evet, kış en çok çocuğa benziyordu. Bu yüzden kar yağmaya başlar başlamaz çocuklar pencerelere hücum ediyor, dışarıya çıkabilmek için yalvarmaya başlıyorlardı annelerine. Bir çocuk kadar neşeli, bir çocuk kadar huysuz, bir çocuk kadar sevimli, bir çocuk kadar inatçı, bir çocuk kadar saf, bir çocuk kadar öfkeliydi kış.”

Barış Bıçakçı


birhan keskin



içimin de dışımın da olmadığı, ya da içimi de dışımı da bilmediğim bir
dünya zamanıydı; sanırım 8-9 yaşlarındaydım.
acıyı, kederi, neşeyi henüz ayrıştırmamıştım.
hayattı; yekpareydi. her şey, bir şeydi.

sokağın sonuna doğru uzayıp giden bir tepenin ağzına oturmuştu.
yüzünde yaz esmerliği, ağzını rüzgara karşı açmış; mırıldanıyor muydu
yoksa rüzgarı mı yalamaya çalışıyordu? anlamamıştım.
beyaz bir yaz günüydü. ilk o gün görmüştüm onu.

mevsimler birinden öbürüne devrilirken, elimizi arı sokarken, bisikletten
düşüp dizlerimizi kanatırken canımıza bir şey olurdu; hissederdim. ama
acıya dahil değildi yine de bunlar.
hayattı, yekpareydi işte.
zaman, hayatı parçalara ayırıp “parça parça” görmeye başladığımızda,
acı o yekpareliği yitirdiğimizde oluşacaktı.


Birhan Keskin 


ricardo piglia





Havanın direncini hisseden güvercin, boşlukta daha iyi uçabileceğini düşünür.


Ricardo Piglia - Suni Teneffüs

Şubat 27, 2013

zuhal olcay
























Kimse Bilmez by Zuhal Olcay on Grooveshark

tarık tufan



İnsan, hayatının bir yerlerinde ölüyor aslında. Ruhuyla arasına yaşamak kadar uzun bir mesafe giriyor. Ölüyor insan ve yeniden diriliyor. Umut etmek için diriliyor. Doğru dürüst bir cümle kurabilmek için diriliyor işte.


Tarık Tufan.

bozkırkurdu




İçlerinde pek çok parçadan oluştukları sezgisi beliren ve kişiliklerinin bir bütünlük taşıdığı kuruntusunu her dahi gibi aşarak, pek çok ben'den bir çıkın oluşturduklarını duyumsayan kişiler bunu açığa vurmayagörsün, hemen çoğunluk kendilerini deliğe tıkacak, bilimi yardıma çağırıp onlara şizofreni damgasını vuracak ve böylelikle insanlığın üzerine kol kanat gererek söz konusu talihsiz kişilerin ağzından gerçeğin sesini işitmek zorunda kalmamasını sağlayacaktır.

Beden olarak her insan tektir, ruh olarak asla ....

Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara ve özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemler ve özverilerde falan bulunmanı istemiyor, yaşam kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.

Mozart. Onun durumu nasıldı peki? Onun yaşadığı çağda kim yönetti dünyayı? Kim işin kaymağını yedi? Mozart mı yoksa işini bilenler mi? Mozart mı, yoksa sıradan, sığ insanlar mı? Nasıl öldü Mozart? Nasıl gömüldü? Sanırım hep öyle oldu, ileride de öyle olacak. Okullarda 'dünya tarihi' denen ve kültürün bir parçası olarak ezberletilen şey, bütün o kahramanları, dahileri, büyük işleri ve duygularıyla aldatmacadan başka bir şey değil, okulda geçirecekleri yıllar boyunca çocukların bir şeyle oyalanmaları için öğretmenler tarafından eğitim amacına yönelik olarak kotarılmış bir aldatmaca. Her zaman öyle oldu, her zaman da öyle olacak. Zaman ve dünya, para ve güç, küçük ve sığ insanların elinde bulunacak her zaman, asıl insanların elinde ise hiç bir şey.


Hermann Hesse


per petterson




İnsanlar onlara bir şeyler anlatmanızdan hoşlanıyorlar, mütevazı ve güven veren bir ses tonuyla yeterince şey anlatırsanız sizi tanıdıklarını sanıyorlar, ama aslında tanımıyorlar, sizin hakkınızda bir şeyler öğreniyorlar sadece, çünkü öğrendikleri şeyler olgular, duygular değil; herhangi bir şey hakkında ne düşündüğünüzü, başınıza gelenlerin ve verdiğiniz kararların sizi nasıl siz yaptığını bilmiyorlar. Onların yaptıkları şey kendi duyguları, düşünceleri ve tahminleriyle boşlukları doldurmak, sizinle çok az ilgisi olan yepyeni bir yaşam yaratmak, böylece artık güvendesiniz.


Per Petterson / At Çalmaya Gidiyoruz



Şubat 22, 2013

hurts - the water






bazı şarkılar vardır
kırmızı akşam sefalarını anlatır

Lale Müldür

mevlana





İstemem, ey gök kubbe, bensiz dönme
İstemem, ey ay, bensiz doğma.
İstemem, ey yeryüzü, bensiz durma
Bensiz geçme, ey zaman, istemem.


Mevlana 

ferit edgü











"anlamak ortak bir dil gerektirir.
ortak dil ise,
ortak yaşam / ortak bilgi / ortak birikim / ortak düş
kimi yerde, ortak düşüş demektir..."

Ferit Edgü / Hakkari'de Bir Mevsim


before sunrice




Jesse: sürekli olarak söylediğin bir şeyi düşünüyorum.

Celine: bir şey mi söylemiştim?

Jesse: evet. hayatını gözlemlerken ne hissettiğine dair.. ölmekte olan yaşlı bir kadının bakış açısından. anımsadın mı?

Celine: evet, hala da öyle hissederim bazen.geride kalmış olan hayatıma bakarmışım gibi.uyandığım hayat onun anılarıymış gibi.

Jesse: duydum ki tim leary ölürken bedeninin öldüğü ama beyninin hala yaşadığı ana baktığını söylemiş. her şey bittikten, 6 dakikadan 12 dakika sonraya kadar beynin etkinliklerinin sürdüğünü söylüyorlar. ve 1 saniyelik rüya bilinci de, uyanıkkenkinden sonsuzluk kadar uzundur.

Jesse: ne dediğimi anladın mı?

Celine: evet, kesinlikle. örneğin uyandığımda 10:12 ise ve sonra yeniden uyuyup uzun, karmaşık saatler süren güzel rüyalar görsem uyandığımda sadece 10:13 oluyor.

Jesse: aynen. böylece bu 6-12 dakikalık beyin etkinliği senin bütün hayatın olabilir.yani sen şu her şeyin üzerinden geriye bakan yaşlı kadınsın.


Samuel Beckett




"Asla gerçekten bir şey anlatılamaz, ancak bir şeyin hayali anlatılabilir, kendisi değil. O yüzden anlatmaya değil, anlatmamaya bakarım. Anlatma derdinden çok anlatmamanın zevkine kurulurum. Ama yine de hiç susmam, eğer bir gün susarsam, bu artık söylenecek hiçbir şey kalmadığı içindir, her şey söylenmiş, hiçbir şey söylenmemiş olsa bile."


Samuel Beckett

Şubat 20, 2013

chuck palahniuk




"İnsanlar dünyanın güvenli ve düzenli bir yer olması için yıllarca çalışırlardı ama hiç kimse bunun ne kadar sıkıcı olabileceğinin farkında değildi. Bütün dünyanın parsellendiğini, hız limitleri konduğunu, bölümlere ayrıldığını, vergilendirildiğini ve düzenlendiğini, bütün insanların sınavlardan geçirildiğini, fişlendiğini, nerede oturduğunun ne yaptığının kaydının yapıldığını düşünün. hiç kimseye macera yaşayacak bir alan kalmadı, satın alınabilenler hariç. lunaparka gitmek, film izlemek gibi. ama yine de bunlar sahte heyecanlardı. Dinozorların çocukları yemeyeceğini bilirsiniz. Büyük bir sahte afetin olma şansı bile oy çoğunluğuyla ortadan kaldırıldı. gerçek afet veya risk ihtimali olmadığından, gerçek kurtuluş şansı da ortadan kalkmış oldu. Gerçek mutluluk yok. gerçek heyecan yok. eğlence, keşif, buluş yok. bizi koruyan kanunlar aslında bizi can sıkıntısına mahkum etmekten başka bir işe yaramazlar.gerçek karmaşaya ulaşamadığımız sürece, asla gerçekten huzurlu olamayacağız. Her şey berbat bir hal almadığı sürece yoluna da girmeyecek. Keşfedilmemiş tek alan, elle tutulamayanların dünyasıdır. Bunun dışındaki her şey çok sıkı örülmüştür. çok fazla kanunun içinde hapsolmuş durumdayız."

Chuck Palahniuk

Albert Einstein





Hayat iki şekilde yaşanır: ya hiç mucize yokmuş gibi, ya da her şey birer mucizeymiş gibi.

Albert Einstein 


Şubat 19, 2013

zeynep casalini







aidiyet





"Her yazdığın kitap, her kurduğun saf cümle, her çaldığın müzik, her kıpırdadığın dans, içine düşen o mucizevi hayalin kötü bir kopyası olacak. Ne yapsan gözlerini çıkarıp bir başkasına veremeyeceksin. Kitapların, cümlelerin, müziğin ve dansın asla yetmeyeceğini, anlatamayacağını kabul edeceksin. Yetineceksin."


İç Kitabı, Ece Temelkuran


sonra yağmur yağar





"Küçük bir çakıl taşının gölgesini gördüysen yıkılmış olabilirsin” dedi Aleksi Pavloviç. “Ama üzülme, gölge varsa güneş de vardır."

Bahadır Cüneyt Yalçın

Şubat 13, 2013

nouvelle vague / gün sonu




In a Manner of Speaking by Nouvelle Vague on Grooveshark




Elias Canetti






“Kişi öteki insanlardan uzaklaştığı ölçüde hakikate yaklaşır. Günlük yaşam, yalanlardan kurulu yüzeysel bir düzendi.”
                                                                                              

Elias Canetti 



nazım





Yoruldun ağırlığımı taşımaktan
Ellerimden yoruldun
Gözlerimden gölgemden ...

Nazım Hikmet Ran



ece temelkuran




“Çok eskiden ellerim annemin ellerine benzemeden önce ‘her şey çok güzel olacak’ derdim. Sonra bir gün ellerimin değiştiğini farkettim. Artık bütün filmler belirsizlikle bitiyordu. Hayat daha yorucuydu yani. ‘Yaşamak eskimektir’ dediğim ilk gün beklenmedik bir şey olmayacağını farketmiştim. Belki biraz iyi, belki biraz kötü. Ama hiçbir zaman beklenmedik değil.


Ece Temelkuran




lake house


" Burada bir, bir kutudasın. Etrafını saran herşeyi izleyebileceğin cam bir kutu ama dokunamıyorsun, sen ve baktığın şey arasında etkileşim yok.."




He could build a house, but he couldn’t build a home.

Lake House


lost in translations




"Kim olduğunu ve ne istediğini daha fazla bildikçe, olayların seni üzmesine daha az izin verirsin. ."

 lost in translations

Şubat 11, 2013

Joe Dassin




Et si tu n'existais pas by Joe Dassin on Grooveshark


ferhan şensoy








Bir gün öyle bir üfleyeceğim ki bu sigaranın dumanını pencereden,
yerle bir olacak rutubetli duvar;
bizim evden deniz görünecek.



Ferhan Şensoy




Louis Ferdinand Céline





geceyi sevdiğimi söyledim.

sustu sadece, o da seviyordu biliyordum. bildiğimi bildiği için sustu. açıklama ihtiyacı hissetmiyordu. konuşmak bir yerde bozmaktır insanlığı, ırzına geçerek hem de. konuşsa bozulacaktı gece, bozulacaktı dehşet, ve yalnızlık. sakindik… hayata diş geçirmeye çalışırken bunu sakince yapmaya çalışan iki acemiydik. bizim bildiğimizi diğerlerinin de öğreneceğini düşünürdük kutsal bir inançla. hem de kendimizi anlatma ihtiyacı duymadan, bizim bilincimize sahip olacaklardı. konuşmadan anlaşacaktı bir gün tüm dünya. tüm dünya üzerinde yaşanan derin bir sessizlik… biliyorduk; insan sesinin çıkardığı gürültüyü başka hiçbir canlı çıkaramazdı, fısıldama olsa bile. çünkü insanın çıkardığı seslerin bir anlamı vardı ve zihinde kapladığı yer evrensel bir boşlukta uzayıp gidiyordu. şekil değiştiriyordu, “acaba” oluyordu, “ya da” oluyordu, “belki” oluyordu, “hassiktir” oluyordu. anlamını değiştiyor, değiştirdikçe zihne daha fazla basıyor, kokuyordu. çöpler kovasına sığmıyordu.
tüm bunları bilmesi, tüm bunları bildiğini bilmem konuşmamışlığımıza dayanır. dünya denen dehşetli yerde en az kendim kadar şaşkın birinin daha olabilme ihtimalini bile aklımdan geçirmezken, bir ayna gibi ona bakmam, gözlerini okumam, sakinliğini duymam kadar şaşkınlık verici bir şey daha olamaz. dünyanın dehşetengiz şaşkınlığına, birbirimizin şaşkınlığını da eklediğimizde, kafası bir ton, damıtılmış bir cesaret çıkıyor ortaya ki, cesaretin böylesi gerçekten tehlikelidir.


Louis Ferdinand Céline


yengeç




İçimde bir yengeç var.

İçimdeki en kuytu kovukta yaşıyor olmalı; oradan seyrediyor herhalde her yaşadığımı. Ancak arada bir hissediyorum varlığını ancak arada bir belli ediyor kendini. Ama biliyorum hep orada bana direnir. Çoğunlukla dolambaçlı yollarla karışır yaptıklarıma, ket vurur. Bir yolunu bulup yaptıklarımı engeller; yapacaklarımı belirlemeğe çalışır. Bunun temelinde benim ile uyum içinde olmaması yatsa gerek. Benim yaptıklarım aykırı geliyor olmalı ona.

Sanıyorum benden pek hoşnut değil. En çok dayanamadığı da benim devinimsiz, eylemsiz kaldığım zamanlardaki hâlimdir (gün olur, hiçbirşey yapmak gelmez içimden; ya da : hiçbirşey yapmak gelir. Öyle bir köşeye oturur, saatlerce, etrafıma bakınırım seyrederim. Kafamdan binbir türlü imge, tasarım, düşünce öylesine, gelişigüzel geçip durur; zaman da geçer ya, öyle aldırmam...) bu durumlarda, içimde kocaman kıskacının çat çatını, sert ayaklarının yan yan eşelenen öfkeli katırtısını duyarım. "Yürü git!", der bana; ama ben kalakalmış olurum. Dinlemem onu; belki, dinlemek elimden içimden gelmez.


Oruç Aruoba



geçiş




köprü yıkılsa da, kıyı kalır.


Stanislaw Lec



Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan ...


Edip Cansever