Aralık 25, 2012

waltz by the river



Waltz by the River by Eleni Karaindrou on Grooveshark


Ferit Edgü





“Buradalar, diyor birinci Ses. (Eliyle yüreğini gösteriyor. Ama bu karanlıkta kimse görmüyor bunu.) Herkes burada. Dışardakiler. İçerdekiler. Uzaktakiler. Yakındakiler. Sen, ben, hepimiz buradayız. Bütün dertler. Bütün dertliler.”

Kimse / Ferit Edgü


zaman- I




Uzun bir yol gibidir gözleri insanın.
Gelip geçen bir şey iyileşmez,
Bu gece bu hat üzerinde.
İyileşen zamandır,
İnsan iyileşmez.

Birhan Keskin


Zaman; gelip geçen, akıp duran, yiyip yok eden zaman ...
Bilinenin ötesinde bilinmeyenin kıskacında sınırlarla bahşedilen vaat ...
Zaman; saçları hiç kesilmeden uzayan kadın ...
Zaman; ölümsüzlükle ödüllendirilen yalnız adam ...
Örselerken örselenmeyen, katılaşmayan, geri dönüşümü olmayan, akan ama donmayan zaman ...

Galeono “Dün, zaman bizi emzirdi ama yarın yiyecek” derken aslında zamanın ne olduğunu gerçekliği ile anlatmış. Zamanın ne olduğunu ve ne olamayacağını ... Sanırım insanlık da ilk var olduğu andan itibaren içinde çeşitli amaçlar barındırsa da, özünde sadece bu sebepten dolayı zamanı kalıba koymak, somutlaştırmak istedi. Öyle ya, o saçları hiç durmadan uzayan kadın, o ağzı gem tutmayan zaman denen çılgın at insanlığa bahşedilen sınırlı süre sonunda eritip, ufalayıp, üzerinizden geçip gidiyordu. 





İnsanlar güneşi, ayı ve yıldızları kullanarak zamanı öğrenmeye çalıştılar. Hasat zamanlarını, göç zamanlarını, soğuk dönemlerin başlangıçlarını tayin ettiler. Bilinçleri arttıkça ve geliştikçe daha kısa zaman birimlerine ihtiyaç duydular. Yılı aylara, haftalara bölen insan gece ve gündüze bakıp günü de belli aralıklara böldü. Yılı aylara ve haftalara bölen Sümerler, günü de ilk bölenler olmuştur. İlk saatler büyük dikili taşlardı. Sonrasında onun yerini güneş saatleri aldı. Taş bir zemin üzerine kuralan bir düzenekte güneşin taş düzeneğin üzerine düşürdüğü gölgeyi takip ederek zamanı gösteren güneş saatlerini Mısırlıların kullanışları M.Ö 4000 yıllarına dayanır. Ancak güneş saatinin bir eksikliği vardı. Geceleri güneş olmadığından dolayı çalışamıyordu. Bunun üzerine Antik Mısırlılar kum saati ve su saatini icat ettiler.




Müslümanların namaz saatlerini doğru bir şekilde tayin edebilmeleri için saat ve zaman kavramı çok önemliydi. En Eski İslâm güneş saati 868-901 yılları arasında Mısır'da hüküm süren Tolunoğlu Ahmed'in Fustat'ta yaptırdığı camide bulunmaktadır. Hassas güneş saatlerini İslâm âlimleri yapmış ve özellikle 8–13. yüzyıllar arasında geliştirmiştir. Ebu'l-Hasan el-Marakuşi 1200'li yılların başlarında eşit saatlerle hesaplama sistemini bularak 'horoloji' (saat bilimi) tarihinin en önemli adımlarından birini atmıştır. Ayrıca bu değerli âlim; silindirik, konik, yatay ve dikey güneş saatleri ile ilgili önemli bir kitap da yazmıştır.


Erzurum Yakutiye ilçesinde bulunan Şeyhler Camii. 1771 yılında Hatip Mehmet Efendi tarafından yapılmış güneş saati 

Aralık 24, 2012

Gelecek Uzun Sürer -Soundtrack




" Ben bazen bir kitap okurum, bir süre o kitaptan çıkamam...Orada yaşarım...Marketlere filan giremem büyüsü bozulacak diye...Aynı şekilde, bir film izlerim, bir süre içinden çıkamam...Film, soğuk bir iklimde geçiyorsa bir süre üşürüm..."

Gelecek Uzun Sürer Özcan Alper filmi. Bir dostumun mesajı ile haberim oldu bu filmden. Duygusunu tanımlaması öyle güzeldi ki ondan izin almadan yazdığını alıntıladım. Filmi henüz izleyemedim, o yüzden hakkında hiçbir şey söyleyemem . Ancak müziğini dinlediğimden beri aynı şekilde hissediyorum. Bu yüzden filmi izlemeyi erteliyorum, defalarca dinlediğim beni saran müziğin büyüsü bozulmasın diye ...


ali ural






Sevgili Dost,

Kalplerimizi ışığa duyarlı gümüş levhalar haline getiremezsek
başımızı gövdemizin üzerinde nasıl dik tutabiliriz ?
Nasıl başederiz kendimizle, gördüklerimizle ve göremediklerimizle ...


Sevgili Dost,

Lokman Hekim' e " Hikmeti kimden öğrendin ?" diye sormuşlar. 
Şöyle demiş : " Körlerden öğrendim; çünkü bir yeri değnekleriyle yoklayıp, 
iyice anlamayınca adım atmazlar" Ben de zarfı ışığa tuttum,
kulağımı dayayıp dinledim, hatta kokladım. 
Yine de tereddüt ediyorum açıp açmamak için. 
Hayır açmıyorum. 


Sevgili Dost,

Her şeyi tükettik. Tarlalar dolusu buğdayın anıza,
bulutlar dolusu yağmurun sele, küfeler dolusu üzümün sirkeye dönüştüğünü 
gören bir adama zarfı açmaktan neden korktuğunu sorabilir miyiz ?
Bırakalım ümidini korusun. Bırakalım hayatında bir kez olsun, yaptığı şeyler için değil yapmadığı şeyler için sevinsin.

Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka

Aralık 20, 2012

son sabah mor ve ötesi



geç keşfedilenlerden ...

birhan keskin





bırak soğusun parçaların
tekrar bitiştiğinde
başka bir şey olacaksın.

birhan keskin

anlam



“Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.”

J.D. Salinger


Kalabalık caddelerden geçiyorsun
Kırpışan binlerce gözün içinden
Bir çocuk görüyorsun olabildiğince yalnız
Tutmuş şehrin elinden, denizlere yürüyor
Gülümsüyorsun ona ...

hepsi o kadar



Gidilir gelinir.
Belki sağsalim dönülür, hepsi o kadar.
Günler geceler çabuk geçer.
Çabuk geçmez şaşkın bir çocuğun hüznü
Vapurlar, arabalar, karlar çabuk geçer.
Ayrılık da özlem de herşey...
Herşey çabuk geçer
Ve birden gün ağarır.
Hepsi o kadar.

dosteyevski




" Bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor." 

Dosteyevski


Ashikaga Flower Park, Japonya










içimden kuşlar göçüyor



"Nasıl görünüyorum başkalarına? Soğuk, sevimsiz, kendini beğenmiş ya da çekingen ve sinik mi? Önemi yok? Aslında o kadar kötü biri değilim. Onların ilkesi, ne olursa olsun iyi ve mutluymuş izlenimi bırakmak. Oysa bu gereksiz bir yorgunluk ve aşırı alçak gönüllülük olarak görünüyor bana."


 İçimden Kuşlar Göçüyor, İnci Aral

salinger




“ Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.”


J.D. Salinger


Aralık 19, 2012

Agathe & Fine




hoş, sevimli, güzel ...

*

Günler 24 saate programlı ya şöyle yaşasak her sabah her şeye yeniden başlasak gün bittiğinde bitirsek.
Mesela tanıdığımız insanlarla her sabah yeniden tanışsak ...
" Ne kadar iyi bir insanmışsınız, memnun oldum "
Sevdiğiniz bir yemeği her yediğinizde " Hımm .. Harikaymış, daha önce hiç böylesini yememiştim " gibi ...
Memnun olsanız.
Yeniden memnun olsanız.
Şaşırsanız.
Hayata her seferinde şaşırsanız ...

Bellek ...bizi biz yapan aynı zamanda bizden biz koparan, eksilten bellek


Aralık 18, 2012

edip cansever






Ey benim sevgiyle bıraktığım zamanlar… Her penceresine gözyaşından boncuklar dizdiğim evler… Her birinde bin ay boğulan kuyular… Çiğdemlerle, boyalı yumurtalarla baba korkusunu bayrama çeviren yaşama ustalarım… Ey bahçelerin sonsuz yazları… Hangi çocuk bilerek yaşar sizi, hangi büyük unutur sonsuzluğunuzu… “Ey geçmiş! silindikçe, silindikçe bugünle donanırsın.// Ey şimdi! geçmişle süslenirsin sen de.// Ey zaman aralıkları, zaman aralıkları! bilmem ki ne isterdiniz bir gidiş-dönüş biletine.”

Edip Cansever


hart crane



Çölde
Bir yaratık gördüm, çıplak, vahşi.
Çömelmiş oturuyor
Yüreğini ellerinde tutuyor
Yiyordu.
Dedim ki:"Tadı güzel mi dostum?"
"Acı, acı," diye karşılık verdi;
"Ama seviyorum
Çünkü acı
Ve benim kalbim."


Hart Crane


lale müldür



ben sana kediydim hayatımız iki sarı ikindiydi yazda


Dexter



“ hepimiz kendimize bazı kurallar koyarız. kişiliğimizi tanımlamaya yardımcı olan şey bu kurallardır. o kuralları yıktığımız zaman kendimizi kaybedip bilmediğimiz biri haline gelme tehlikesi ile karşılaşırız. Deb kimdi, ben kimim  ” 


Dexter / Sezon 7 bölüm 12 final 



7. sezon bitti. Dexter, Debra, Hannah ve LaGuerta ile izlediğim en iyi sezonlardan biriydi. daha karmaşık bir final bekliyordum aslında. basit ancak derin bir sezon finaliydi.

gerçekte öyle değil midir basit görünen şeyler aslında en zor olanlardır.







Aralık 17, 2012

kinyas ve kayra





“Uyku… İnsana verilmiş tek mucize. Kendinden geçmek. Gözleri kapatıp huzura dalmak. Ve uyanıldığında yeniden başlamak.”


Hakan Günday \  Kinyas ve Kayra



Ingeborg Bachmann




”bir gün gelecek, insanların siyah ama altın gibi parlayan gözleri olacak; onlar, güzelliği görecekler, pisliklerden arınmış ve tüm yüklerden kurtulmuş olacaklar, havalara yükselecekler, suların dibine inecekler, sıkıntılarını ve ellerinin nasır bağlamış olduğunu unutacaklar. bir gün gelecek, insanlar özgür olacaklar, bütün insanlar özgür olacaklar, kendi özgürlük kavramları karşısında da özgür olacaklar. bu, daha büyük bir özgürlük olacak, ölçüsüz olacak, bütün bir yaşam boyunca sürecek…

bir gün gelecek, insanlar savanları ve bozkırları yeniden keşfedecekler, uçsuz bucaksıza açılıp köleliklerine bir son verecekler, hayvanlar yükseklerdeki güneşin altında insanlara, artık özgür olan insanlara yaklaşacaklar, ve dev kaplumbağalar, filler, bizonlar birlik içerisinde yaşayacaklar, ormanların ve çöllerin kralları, özgürlüklerine kavuşmuş insanlarla birleşecekler, aynı kaynaktan su içecekler, arınmış havayı soluyacaklar, birbirlerini parçalamayacaklar, bu, başlangıç olacak; bütün bir yaşamın başlangıcı…  "


Ingeborg Bachmann


geriye hep bir şeyler kalır





Yeni bir şey yok aslında. Her şey sıradan ve aynı… Mevsimsel dönüşümlere uyan ağaçlar, bir açılıp bir kapanan bahçe kapıları, kahvehane sandalyelerinde vakit harmanlayan yaşlılar ve cam sesine karışan taş sesleri…  Her sabah duyduğum, görmeden bile tahmin edebildiğim aynı sesler, aynı insanlar, aynı sokak; Güneşli.  Saat beş: balıkçı sandallarının kürekleri denizin yüzüne bir değer bir çekilir, saat beş buçuk: servis tekerleri şose yolun tozunu acele etmeksizin kabartır, saat altı: güneşli sokaklarının külhanbeyleri; köpekler. Saat yedi:  okul çocukları… Önce sağlı sollu sonra birleşerek genişleyen, genişledikçe akan ve aktıkça büyüyen çocuk yollarıyla Güneşli sabahı…

Her şey sıradan ve aynıydı, sadece biz ölmüştük o kadar.

Bir mahallede insanlar birbirlerine ne kadar sokuluyorlarsa evler de o oranda sokuluyor ve yaslanıyorlardı birbirine. Güneşli ’de bir nizam yan yana sokulmuş sıralı evler komşularını utandırmamak adına gün geçtikçe daha çok abanıyorlardı birbirlerine. Geneli sarı boyalı, yeşil kuşaklı, bahçeleri kireç badanalı olan bu iki kata hâkim evlerin suskunluklarının altında içten içe konuşmaları vardı ya! Siz duyamazdınız. Şöyle derlerdi kimi zaman ; “  Al balkonumun çiçekleri senin sayılır… Yaklaş “ … ya da  “ Sarmaşık; kökü ben de, kolları sana uzanmış …”
Buraya taşındığımızda ben henüz bir yaşına bile değilmişim. Evlerin üst üste konumlandığı bir semtten ayrılıp adı yokuş olan ama “düz ayak “ sayılan bu mahalleye adımımızı attığımızda sokağın tek boş olan evine taşınmışız. Abim ( babalarımız farklı olsa da benim öz be öz abimdir), ben, annem ve babam zamanla Güneşli ’de başlayan hayatımıza uyum göstermeye çalışsak da elde kalan tek puzzle parçası gibi boşluğu rahatça doldurmayı bir türlü başaramamıştık.

...........................................


Geriye hep bir şeyler kalır; yaşadığınızı belirten. Belki bir fincan, eski bir elbise, ya da bir sigara tabakası… Yaşanmışlığı belgelerler. Fotoğraflar ise içlerindeki insanlarla yaşarlar. Zaman her şeye aynı şekilde nüksetse de, an’a hapsolmuş görüntüler siz onları hatırlayabilesiniz diye olduğu gibi kalırlar. Benim gerçek yaşımı belgeleyen başkaca bir fotoğrafım olmadı. Ölmeseydik eğer annem aynı hüzünle yaşlanırdı. Babam aynı suskunlukla… Kardeşim aynı saflıkla büyürdü. Ben de büyürdüm. Ben de büyürdüm;  ölmeseydim eğer…



geriye hep bir şeyler kalır .../ bir hikaye bir kesit




şeker portakalı





“- Nereye gidiyorsun zeze ?
- Lastik pabuçlarımı kapının önüne koyacağım.
- Koymasan daha iyi edersin.
- Hayır, koyacağım. Kim bilir belki mucize olur da içleri armağanla dolar. Biliyor musun Totoca, bir armağan almayı o kadar isterdim ki. Bir tek armağan. Ama yeni olsun. Benim olsun yalnızca…”


Zeze


nergis mevsimi



bakınca, koklayınca, bir çiçek affettirebiliyor her şeyi ... dünyayı, bütün saçmalıklarını, süregelen yorgunlukları ...
hayatı affettiriyor.


nergis mevsimi kısa, hayat gibi ... çok çabuk soluyorlar koparılınca, hangi çiçek solmaz ?
çiçeklerin hatırına, güzel kadınların ve adamların hatırına, dingin ruhların, iyi melodilerin, incelikli kalabilen her şeyin hatırına
mutlu geçsin haftanız.






Aralık 07, 2012

Shivaree







jean paul sartre




her türlü özlem kendinedir
her seste kendini dinler insan


Jean Paul Sartre


gösteri peygamberi




Vazgeçmesi en zor olan nimet sessizliktir.


Chuck Palahniuk


nilgün marmara






 Ayla örtünüyoruz çağlardır, buğulu camlar ve farklanmış yüzümüzle. Başkaları uygarlıktan sözediyor, bilmeden her geriye dönüşün belki ulaşılmaz bir ileriye adım olduğunu. Tohumdan korkuyoruz, yeryüzünün ilgisizliği hafif kılıyor bedenlerimizi, bakışımız göğe yönelirken yürekler serin tutuluyor. Sonra her çınlamayla endişe güğümleri omzumuza biniyor; toprağın değişmezliği, yapıların kalıcılığı, anaların istemi kadar tehdit edici yükler. Örümcek ağında gizlenen eski yazılar kinin kuşkusunu kusuyor. Yeniden hatırlanıyor bir zamanın beyaz evleri, dudakların uyarısıyla sonu ertelenen aşkın iyicil kucağı açılıyor, öte dünyanın gerçek konutlarında…

Çerçeveleri yalnızlıklarımızdan oluşan, kapıları acılardan örülmüş, toz, taş, geçmiş ve şimdi’yi saklayan güzellik! Hiç bitmesin diyoruz dingin tavrımız, bir kez seçilmiş uğraşı yaşamdan ayırmamakla. Arınalım, arınalım artık yozluklarından, şu densiz yeryüzünün kalık çirkefinden;


Ekim, 1981
    
Nilgün Marmara; Metinler

tanrılar okulu





Size ‘öğretilen ve anlatılan dünyanın’, anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği haliyle insanın mayasında olan hisler değillerdir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla ‘öğretilir’.


Tanrılar Okulu, Stefano D’Anna



Aralık 06, 2012

emiliana torrini





If You Go Away by emiliana torrini on Grooveshark

fotoğraf : Alain Delon & Romy Schneider

birhan keskin





... şimdi gidiyorum, gece düşer birazdan.
iki kedi ayışığında mırıldanır,
evin kapısını korur köpek
küçük eşek de yıldızları örtünecek,
sabah çimene düşer ışık, tekrar
ben onlarla bakışayım istiyorum.

Birhan Keskin  / Avlu


ümit yaşar oğuzcan




"Konuşacak birini bulmak kolay da susacak birini bulmak zor. Susacak ne çok şey var oysa …”


Ümit Yaşar Oğuzcan


oscar wilde






" Koşullar hayatın bize indirdiği kırbaç darbeleridir.Bazılarımız bu darbeleri fildişi beyazlığıyla çıplak omuzlarında hissetmek zorunda kalırken, diğerlerine paltolarını giyme izni veriliyor, işte tek fark bu."


Oscar Wilde

ekmek teknesi





ne dizileri ne karakterleri geçirdik, unuttuk ... tv'deki dizi kirliliği yüzünden beynimiz çöp öğütücüsü gibi çalışıyor. ancak unutmadığımız içimizi ısıtan sıcacık diziler de vardı ;  ekmek teknesi, çemberimde gül oya, yedi numara, yeditepe istanbul, şaşıfelek çıkmazı, ikinci bahar gibi

ekmek teknesinin "kirli"si, bulaşığı, kasmayan bohem insan ...


"cengiz, malum topraktan yaratılmışız, bu su bizi bozmasın"



cedric

             



  " eğer sekiz yaşındaysanız hayat gerçekten zor olabiliyor " 

cedric 





emin ol büyüyünce de değişmiyor


bahara bi şey dediğimiz mi var ?






saçlarım böyle olsa, sesim böyle hoş olsa ... huzur olsa, kadınlar böyle döpiyeslere benzer elbiseler giyseler, şirin olsalar sonra böyle gökyüzünü gören asansörlere binsek yükselsek ... yükselsek, yükselsek ... aydınlık olsa...

sevmiyorum kışı


Aralık 03, 2012

Black Lab




melih cevdet anday












Maviyi anlarsın.
Denizi anlarsın.
Mavi denizi
Zor anlarsın....

Melih Cevdet Anday 





Paul Auster




“Bunlar artık elde kalan son şeyler. Bir gün gelecek , kaybolacaklar ve asla geri dönmeyecekler.”


 Paul Auster / In The Country of Last Things




tezer özlü




“ Bir çocuğun ne denli duygusal olduğunu anımsıyor musun? Mutlak anımsıyorsun. İhtiyarlık diye bir olguya inanmıyorum, çünkü gençliğe de inanmıyorum. Çocukken de, genç iken de ihtiyarı içinde taşıyorsun, yaşlanırken de çocuğu. Ancak yaşlandıkça duygusallaşma biçim değiştiriyor. Gençlik duygusallığı öfke, beklenti, başkaldırma, cesaret gibi duygularla iç içe, ama yaşlandıkça duygusallığa acımsı tatlar karışıyor, buruk.”

1 Kasım 1984 T.Ö. / Tezer Özlü ve Ferit Egdü mektupları



sartre




geçenlerde bi gün -hangi gün olduğu önemli değil- gördüm ki, her birimiz kafamızda baloncuklarla dolaşıyoruz.. ayrı ayrı kabul görmez düşünceler sürüsü taşıyoruz.. evet isteklerimiz, fikirlerimiz var, ayrı hayatlar hayalimiz. bir yandan da birbirimize benzemeye çabalıyoruz; ofisteki efendi, hanım çalışan stili, evdeki çocuk, karı, koca stili, uyumlu sevgili stili, başarılı olmaya giden yolda hedefler koyma stili, marjinal insan görüntüsü sergileme stili.. öyle kandırıyor ki insan kendini, herkesin aynı telaşta olduğunu göremez hale geliyor.



Bulantı / Jean - Paul Sartre


Kasım 30, 2012

Chris Eckman and Anita Lipnicka




Who Will Light Your Path? by Chris Eckman on Grooveshark



sonsuzluk ve bir gün ...



Theo Angelopoulos / Eternity and a day

pencere önleri





Hep kısa değildi pencere eşiklerimiz. Bizim de bir zamanlar vardı büyük cam önlerimiz, geniş pencerelerimiz ...




Akıp giden sokağı ve caddeyi ...



diğer evlerin çatılarını ...



değişen mevsimleri ; yağmuru ve karı izlediğimiz,



başkalarının yaşamlarını merak ettiğimiz 



kimi zaman karşı pencerelerden aşık olmuşluğumuz vardı. 



Aydınlık, insan için mutluluk aynı zamanda hafiflik demekti