Kasım 28, 2012

iç kitabı





Kutsal kitaplar bile söz etmemişse bizden, mutlaka bir bildiği vardır göklerin. Her bir şeyin varlığını tarif eden kutsal kitaplar bile bize dair bir cümle sarf etmekten kaçınmışsa, demek ki yerimiz yok yeryüzünde. Çünkü tanrı bile biliyor işte, ruhumuzun ayazıyla dondurup buza çevirebileceğimizi bütün masalları. Sonra bu buzdan masal kulesine bir tekme atıp yerle bir edebileceğimizi bütün inanılacak hayalleri, üstelik en kalpten üzülecek biz olsak bile, yeryüzünde tutunacak hiç bir masalın kalmayışına.

Oysa biz de istemez miydik ...




Bir çocuğun gülüşünden neşelenmek; yeryüzüne açılan o yarıkta insanoğlunun büyük aldanışını görmekten ziyade  ...

Fakirler düğününde kadın giysilerindeki şaşaalı renklere bakıp eğlenmek; o renklerin seçimindeki zavallı hikayeyi görmekten ziyade ...

Askere giden çocukların korkutucu kahkahalardan sadece tiksinebilmek; onları tükenmeyecek ölüm ayinlerinin aciz taşıyıcısı oldukları için ve ağalayarak kucaklamaktan ziyade ...

İhtiyar adamın gizlice oynadığı su birikintisine gülümseyişini " sevimli " bulmak ; ölümün ne dehşetli bir haksızlık olduğunu anlamaktan ziyade ...

Ama bundan değildir kutsal kitapların bizden hiç söz etmeyişi; onların bile istemeyişi bizi. Onları korkutan, katmanlardan oluşan bir içimizin olmasıdır, hakiki.

Biz ; içinin en saklısında bile bir bayağılık bulunmayan tatlı ruhlar ... Tanrının günah saymakla tehdit edebileceği, hayatı sürdürmeye yarayan en küçük bir kötülük yok içimizde. Hiç şüphe yok, bu yüzden yazmaktayız bu cümleleri. Kutsal kitapların, kara yığınlarından gizlediği bir konuyu hatırlatmaktayız insanoğluna. Kutsal olan ya da ya da olmayan herhangi bir kitabın olmadığı kadar kalpten, kalbin dibinden olmasına dikkat etmekteyiz.

Biz de, bizden olan diğerleri gibi yanarak ölmeliyiz.


İç Kitabı / Ece Temelkuran



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder