Uzun bir yol gibidir gözleri insanın.
Gelip geçen bir şey iyileşmez,
Bu gece bu hat üzerinde.
İyileşen zamandır,
İnsan iyileşmez.
Birhan Keskin
Zaman; gelip geçen, akıp duran, yiyip yok eden zaman ...
Bilinenin ötesinde bilinmeyenin kıskacında sınırlarla bahşedilen vaat ...
Zaman; saçları hiç kesilmeden uzayan kadın ...
Zaman; ölümsüzlükle ödüllendirilen yalnız adam ...
Örselerken örselenmeyen, katılaşmayan, geri dönüşümü olmayan, akan ama donmayan zaman ...
Galeono “Dün, zaman bizi emzirdi ama yarın yiyecek” derken aslında zamanın ne olduğunu gerçekliği ile anlatmış. Zamanın ne olduğunu ve ne olamayacağını ... Sanırım insanlık da ilk var olduğu andan itibaren içinde çeşitli amaçlar barındırsa da, özünde sadece bu sebepten dolayı zamanı kalıba koymak, somutlaştırmak istedi. Öyle ya, o saçları hiç durmadan uzayan kadın, o ağzı gem tutmayan zaman denen çılgın at insanlığa bahşedilen sınırlı süre sonunda eritip, ufalayıp, üzerinizden geçip gidiyordu.
İnsanlar güneşi, ayı ve yıldızları kullanarak zamanı öğrenmeye çalıştılar. Hasat zamanlarını, göç zamanlarını, soğuk dönemlerin başlangıçlarını tayin ettiler. Bilinçleri arttıkça ve geliştikçe daha kısa zaman birimlerine ihtiyaç duydular. Yılı aylara, haftalara bölen insan gece ve gündüze bakıp günü de belli aralıklara böldü. Yılı aylara ve haftalara bölen Sümerler, günü de ilk bölenler olmuştur. İlk saatler büyük dikili taşlardı. Sonrasında onun yerini güneş saatleri aldı. Taş bir zemin üzerine kuralan bir düzenekte güneşin taş düzeneğin üzerine düşürdüğü gölgeyi takip ederek zamanı gösteren güneş saatlerini Mısırlıların kullanışları M.Ö 4000 yıllarına dayanır. Ancak güneş saatinin bir eksikliği vardı. Geceleri güneş olmadığından dolayı çalışamıyordu. Bunun üzerine Antik Mısırlılar kum saati ve su saatini icat ettiler.
![]() |
Erzurum Yakutiye ilçesinde bulunan Şeyhler Camii. 1771 yılında Hatip Mehmet Efendi tarafından yapılmış güneş saati |
Babiller matematik dehalarıydı. Açıları, dereceleri, kesirleri ve denklemleri kullanan ilk kişilerdi. On tabanlı sayı sistemimizi kullanmıyorlardı. Yerine altmış tabanlı sextagesimal olarak bilinen sayı sistemini kullanıyorlardı. Saatlerdeki atmış parçaya bölünen dakika, saat kavramı onlardan çıkmadır. M.Ö 3000 yıla kadar uzanan çok eski tarihlerden itibaren antik Mezopotamya’da hesaplamalar 60 tabanlı sistemle yapılıyordu. Atmış ikiye ve beşe bunların yanında üçe de bölünebildiği için on sayısından daha esnek bir sayıdır. Atmış tabanlı sistem Babillilere bir dakikadaki 60 saniyeyi, bir saatteki 60 dakikayı, bir yıldaki 360 günü, bir çemberdeki 360 dereceyi ve gökyüzündeki on iki burcu vermiştir.
İçinde bulunan zembereklerin veya bazı ağırlıkların etkisiyle hareket eden bir seri çarklardan meydana gelen mekanik saatler ilk defa XIV. yüzyılda görüldü, fakat bu ilk saatler doğru gitmiyordu ve bunların sadece akrebi mevcuttu. 1500′lerde Nürnberg’de Peter Heinlein’ın zembereği bulmasıyla, büyük ağırlıklar kalkarak taşınabilir küçük saatler olanaklı kılınmıştır. Gerçek anlamda saat'i günlük kullanıma sokan isim İngiliz Christian Huygens'tir. 23 Ocak 1675'te Huygens zaman ayarını sağlayan yaylı balans'ı saatin içine sokmayı başarmıştı. Saatlerin doğal parçaları olarak kabul ettiğimiz akrep ve yelkovanın saate uygulanması ise ancak 1690 yılında gerçekleşmişti.
Zaman ; telafisi olmayan, harcarken fütursuzca davrandığımız ve değerini hiç bilemeyeceğimiz bir hediye ...
Bilgilerin bir kısmı için faylanılan kaynaklar : Wikipedia, msxlab.org, Batıya Doğru Akan Nehir ( belgesel )
Resimler : tumblr.com, zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder