Nisan 11, 2013

yaşam ayracı





kanırtan sessizliği bozuyor
sayfa hışırtısı …
kaldığın yeri unutuyorsun
oysa gölge düşmüş kitaba
siliniyor birer ikişer rakamlar
kayboluyorsun.



nedir hayat karşısında beni becerisiz
seni çıplak kılan
ekmeğin yetmeyişi mi,
yeşili daha az ağaçlar mı,
benlik mi ?
dar odalara sıkışıp kuruyan kuşlar
mı ? adı konmayan korkuların sebebi

ellerin diyorsun
“ yaşam ayracı” olmalı
sonra soğuk düşüyor
ellerini
koynuna sokuyorsun

kutsal vaatlerle örtündü zaman
kör etti ışığı gözleri
bedeliyse
yelesiz atlar yurdu
evsiz karıncalar
zembereği boşalan saat ...

bir karıştı be! yalnızlık
ölçüp biçsen hepsi o
yersiz endişe ...
hem, kim uyarır ki getirmedikten sonra ummanı
taşıyamadıktan sonra göğü sebepsiz
koparıveriyorum sol kolumu
eyvallahsız …

çıplak ayakların ıslak zemini arşınlayışı gibi
kayboluyor konuşmalar
boşlukta önce tatlı bir seda
peşi sıra çöken ıslak ıssızlık

göğüs kafesimi mi almışlar
kaval kemiğimi
dilimi …
mutfak fayanslarına vurdu güneş
sus pus tencere
deli zeytin
yarım ağız çay …
eşyanın tabiatına aykırı
büzme diyorum ağzını uzun uzun
kaşlarını çatma
ömür işte; yarısı gül'se yarısı kül ….

kim tüketir nefesini boş odalara
kim bekler bir başında batık gemiyi
umut ki ölmez bir arıdır
batırdığı noktada bırakır iğnesini

bir kadın bakıyor pencereden
elinde iğne oyası
oylumu dar dünya
hayret ! kadın nasıl da saf
dantel inceliğinde …
iğne ile
ince ince
inceliklerle …

ey! şair kork cümlenden
bu dağınıklık
bu adsızlık
bu iklimsizlik …

*
ben bir sabah
köpüren sulara baktımdı
uyuşamadımdı insanla
martıya, balığa, atlara
ağladımdı

hayatın retoriği
tren raylarına takılıp sökülüyor
bir harf karşılıyor diğerini
ötesi sus pus …

- ah! ki, ne vakit kısa gelen zamanı çeksem üzerime ...üşür ayaklarım.


akide ufuk türkelli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder